Üç defa okudum anlamak için. Siz de durum nedir?
¶ "İnsanlar arasında iyi ve kötü ne varsa, erdemlerimizi ve kusurlarımızı, bilimlerimizi ve hatalarımızı, fetihlerimizi ve filozoflarımızı yani az sayıda iyi şey ile çok fazla kötü şeyimizi borçlu bulunduğumuz bize her zaman kendi dışımızda ve önümüzde tutan sivrilmeye ve başkalarından ayırt edilmeye bu aşırı düşkünlüğümüz kendimizden bahsettirme konusundaki şiddetli tutkumuz olduğunu gösterirdim, sonunda kanıtlardım ki, bütün yığınlar karanlık ve sefalet içinde sürünürken bir avuç erkli ve zengin insan büyüklüğün ve servetin doruklarında bulunuyorsa erkliler ve zenginler, ellerindeki nimetlerin değerini, ancak çok yoksul yığınlar bunlardan yoksun oldukları ölçüde bilirler, zenginlerin ve erklilerin durumları değişmeden bile, halk yoksulluktan kurtulursa, onlar artık mutlu olmayacaklardır." ¶ 18.yy şartları Hâlâ geçerli mi? Bence çoğunlukla evet geçerli.
Sayfa 170 - SaYKitabı okudu
bizim aydınlarımız 19.YY'dan kalma gericilerdir
Aydınlar, Avrupa’da gelişen dine ilişkin görüş ve anlayışların samimi takipçileri olduklarını sanırlar. Avrupa’da varolan din anlayışı ile Türkiye’de aydın çevrelerde geçerli olan din anlayışı arasında derin uçurumlar var. Batı’yı ve Batı’da gelişen düşünce hareketlerini yakından izleyenler, bütün dünyada olduğu gibi Batı’da da din olgusunun
Reklam
Osmanlı idaresi altında yaşayan tüm diğer toplumlar için olduğu gibi Karamanlılar için de din toplumsal bilinçlerinin en büyük payını oluşturmuştur. Yine içinde yaşadıkları topluma bakıldığında dinleri onları diğerlerinden, Müslümanlardan olduğu kadar diğer Hristiyan topluluklardan, Katolik ve Protestanlardan, ayıran bir özellikleriydi. Onlara hitaben kaleme alınan eserlerin yazarları genelde okuyucu kitlesine kardeş Hıristiyan veya dindaş şeklinde de hitap etmişlerdir. Karamanlıca eserlerde 20.yy.'ın başına kadar hakim durumda olan bu dini temelli sesleniş zamanla çok yavaş bir biçimde göreli olarak değişmeye başlamıştır denilebilir. Bu konuda önemli bir noktaya dikkat çeken Balta, 18.yy.'da Yunan ulusal bilinci yaratacak bir Yunanistan'ın henüz bulunmamış olması ve Osmanlı'da belirleyici etkenin din olması sebeplerine bağlı olarak bunun çok doğal olduğunu, ayrıca Patrikhanenin de anlayışına göre din kavramının soya, soyun da dine bağlı olduğu görüşünü savunduğunu belirtmektedir. Balta'nın üzerinde durduğu bir diğer ilginç nokta da 19. ve 20.yy.'larda Balkanlar'da ulus-devletler doğarken bu insanların neden kendilerini Anadolu Hıristiyan Ortodoksları diye belirledikleri ve imparatorluk içinde kendilerini ayırdıklarıdır.