Sev ve sevil çocuk,
Parayla değil sevda.
Acıtarak olmasın sevmelerin,
her yüreğine düştüğünün ilacı ol, tasası değil.
Kıymet bil çocuk.
Şu yüreğinin kıymetini bil.
Bir babanın 20 oğula sahip olup, onların 19'unu beraberinde mezara götürmesi affedilir hatalardan değil, lakin çare ne? Bu sayının daha makul seviyelerde olması mümkündür, ama neticede ve ekseri birden fazla olur.
Örneğin akciğer kanseri rutin olarak
taraması yapılamayan kanserlerin önde
geleni. Rutin tarama yapılamamasının
nedeni, her şüpheli hastaya akciğer
tomografisi çekilmesinin imkânsız
olmasından kaynaklanıyor. İmkansızlık sadece maddi açıdan değil, akciğer tomografisi çekilmesi 400 akciğer grafisi kadar iyonize ışına maruz bırakır. Bu da şikâyeti olmayan kişilerde rutin akciğer kanseri taraması yapalım derken özellikle COVID-19 pandemisi döneminde gördüğümüz gibi çok yoğun tomografi çekilmesi sonrasında artan meme, tiroid, timüs kanserleri gibi kanser türlerine yol açar.
Prostat kanseri için kullanılan PSA bazlı tarama, yüksek yanlış pozitif sonuç vermesinin dışında bu sonuçlar yüzünden hastaların psikolojik olarak etkilenmesi bir yana gereksiz yapılan biyopsiler hatta ameliyatlar da sorunlara yol açıyor. Oysa PSA pozitif çıkan kişilerin %20 ila %50'sinin prostat kanseri olmadığını da araştırmalar göstermiştir. Çoğu prostat kanseri çok yavaş ilerlediği ve hiçbir zaman semptomatik olmayabileceği için gereksiz yere ameliyat veya biyopsiler yapılması da önlenmiş olur.
19. asırda İngiltere'nin siyasi hareketleri "ıslahat" tarzında, Fransa'nınki "ihtilal" şeklinde, Osmanlı Devleti'ninki ise her ikisinin karışımı halinde meydana gelmiştir. "Tanzimatı Hayriye"nin tatbiki ıslahattan, her iki Meşrutiyetin alınması ihtilallerden sayılır.
16. yy-19. yy arası Osmanlı Donanması hakkında arşiv belgelerine dayalı, ayrıntılı, gemi tiplerinin resimlerini havi kaynak eser. Konuya ilgisi olan herkesin elinin altında bulunması gereken bir kitap.
Mısır’da sol hareketin gelişimi O sm anlı devletinin büyük kentlerinde yaşanan deneyim e benzer bir seyir izlemiştir. İlk sosyalist düşünceler Avrupa ülkelerinde öğrenci olarak bulunan Mısırlılar tarafından benimsenmiş, Kahire ve İskenderi ye gibi büyük kentlerde ve sanayi kesiminde çalışanlar arasında yayılm ıştır. 19.yüzyılın sonu ve 20.yüzyılın başlarında Avrupa’da ilerici düşüncelerle tanışan Suriyeli Hristiyan öğrenciler milliyetçilik, sosyalizm ve serbest girişim türünden fikirler ve uygulam alarla tanışmış ve bir grup aydın Mısır’a yerleşerek yayın faaliyetlerinde bulunm uştur. Mısır’da mevcut Britanya yönetimi büro deneyimlerinden, dil bilgilerinden ve yönetim becerilerinden yararlanmak üzere bu tür kişilere çeşitli işler vermiş, ancak Farah Antun gibi bir çoğunun sosyalizme yönelm esine engel olamamıştır.
1915 olayları hakkında bilen bilmeyen konuşuyor. Türkiye'de bir adet vardır, entelektüel, demokrat görünmek için, havasını atabilmek için memlekete küfretmek şarttır. Diasporanın isteği 'soykırım yaptırdık' dedirtmektir. 1915 olayları çok acı hadiselerdir. Bir mecburiyetten yapılmıştır. Devlet başka çare bulamamıştır. 19. yüzyıldan
Osmanlı İmparatorluğu'ndaki bürokratik seçkinler, girişimci grupları desteklemekten kaçınmakla kalmayıp, aslında kasıtlı olarak onların gelişimlerini de kösteklemişlerdir. İsrafat kanunu (sumptuary legislation) iktisadi gücün kullanımına öyle bir kısıtlama getirmişti ki servet sahibi olmak muhakkak bu servetin istendiği gibi harcanabileceği anlamına gelmiyordu.19 Dahası, bürokratik seçkinlerin gözünde girişimci grupların saygınlığı hemen hiç yoktu. Resmi belgelerde tüccarlar için kullanılan ve erken dönemde küçültücü anlama gelmeyen bezirgan ve madrabaz gibi deyimler, sonradan "vurguncu" ve "düzenbaz" anlamlarını kazandılar. On dokuzuncu yüzyılda girişimci grupların giderek daha çok Levantenlerden -ticaret ve zanaat ile uğraşan azınlıklardan- oluşması zaten itibarı zayıf temeller üzerine kurulmuş olan bu toplumsal katmanın daha saygın bir konuma gelmesine yardımcı olmadı. On dokuzuncu yüzyıl boyunca girişimci gruplar, özerk ekonomik gücü ve normları ve dolayısıyla siyasal gücü olan bir sınıfa dönüşemedi. Girişimci ve yapıcı olmaktan daha çok fırsatçı olarak kaldılar.
O halde (ey insanoğlu)bil ki , Allah'tan başka ilah yoktur,ve (hala vakit varken ) kendi günahlarının ve öteki bütün mümin erkek ve kadınların (günahlarının) bağışlanmasını dile... (Muhammed,47/19.)
19. yyda, artık Osmanlı İmparatorluğu'nun gerileme devrinde doğmuş ve imparatorluğun uzak bir köşesinde ödev almış olan bu adamlar, gerçek bir ordunun, düzenli, teşkilatlı, kuvvetli bir ordunun ne olduğunu bilmiyorlardı. Şimdiye kadar bütün gördükleri, fena giydirilmiş, fena donatılmış, düzgün para almayan Padişah Ordusu'nun askerleri ya da Bosnalı, başıbozuklar denilen düzensiz birliklerden ibaretti. Kendine güvenen muzaffer, parlak bir ordunun ne olduğunu ilk defa görüyorlardı
Ne kör ile gören ne karanlıklar ile aydınlık ne de gölge ile sıcak bir olur.
(Bunlar, mü'min ile kâfir, hak ile batıl, cennetle cehennem gibi birbirine zıt şeylerdir.(
Bu kitapta Doğu Türkistan'da 1864-1877 yılları arasında varlığını sürdürmüş bağımsız bir Türk devleti olan Kaşgar Hanlığı'nın tarihini ve devletin kurucusu olan Yakup Bey'in İngiltere,Rusya ve Çin'e karşı olan siyasi mücadelesini okuyacaksınız. Şüphesiz ki Doğu Türkistan tarihinde Yakup Bey'den dağınık haldeki yerel idareleri tek çatı altında toplayıp bölgede gözü olan İngiltere,Rusya ve Çin'e karşı durup büyük bir mücadele verebilen başka bir lider yoktur. Kaşgar Hanlığı aynı zmaanda 1872'de Osmanlı Devleti'ne resmen bağlandığını ilan etmesiyle Osmanlı Devleti'nin Orta Asya'daki tek toprağı da oldu desek yanlış olmaz zira Sultan Abdülaziz tarafından Yakup Bey'e "emir" unvanı da verilmiş, padişah tarafından Yakup Bey'e hediyeler gönderilerek devletin varlığı Osmanlı tarafından da tanınmıştır. Aynı durum İngiltere ve Rusya için de geçerlidir. Diplomatik alanda yapılan bu hamlelerin hele de Doğu Türkistan gibi 19.yy'da Rusların göz koyduğu bir coğrafyada gerçekleşmiş olması hayret vericidir benim için. Muhakkak okunması gereken bu kitap size Doğu Türkistan hakkında farklı bir bakış açısı
sunacaktır.
Sabah otobüse binip müzik dinlerken telefonum çaldı,yengem arıyordu.Açtığımda nerde olduğumu sordu.Durağı söylediğimde orda inmemi ve dedemin beni gelip alıcağını söyledi. O an anladım aslında birine bir şey olduğunu.
Dedem ve dayım geldi. Arabaya bindim. Kimseden çıt çıkmıyor. Dedemlerin evine geldik. Anneannem ağlıyor, dayım hazırlanmaya gidiyor. Ne için hazırlandığını sorduğumda Yalova’ya gideceğimizi söylüyor. Dedem beni salona çağrıyor. Gözleri kıpkırmızı. Bir şey demesini bekliyorum.
Bir anda “Kızım babanı kaybettik diyor…”
O an girdiğim ağlama krizini, yakarışlarımı hala hatırlıyorum.
Şuan hissizim.
O zamandan beri hiç ağlamadım.
Aradan 6 ay 19 gün geçti.
Seni özledim baba, herşeye rağmen…