19. Asırda Divan Şiiri
19. Asrın ilk yarısında Türk şiirinin manzarası bir bakıma geçen asırlardan pek farklı değildir. Nedim'den sonra ârazı iyiden iyiye görülen, fakat başlangıcı daha evvele çıkan bir zevk bozulması ve dağılışı, ilhamın umumiyetle küçük ve kelime, ifade oyunlarına dayanan buluşlardan öteye geçememesinden gelen bir yoksulluk, mesnevilerde Nâbî'den beri çalışılan fakat bir türlü sırrı bulunamayan bir yerli icat arzusu, daha ziyade nesre ait hususiyetlerin artması, bu yarım asrın şiirinin de esas vasıflarıdır. Hamlesini yöneltecek, dağınık tecrübelerine düzen verecek ana fikirden mahrum olduğu için bayağılıktan öteye geçemeyen bir realizm ve yerlilik zevki(Nedim'den ziyade Enderûnlu Fazıl'a bağlanması doğru olur), daha ziyade değerlerin zayıflamasından gelen bir nefsine düşkünlük teşhiri, söyleyecek hiçbir şeyi olmayan insanların vakit geçirmek için konuşmasını andıran yârenlik edası, ilk göze çarpan şeylerdir. Ne halk ifadesine ve diline karşı gittikçe artan ilgi, ne nazirecilik dolayısıyla sık sık eserlerine dönülen eski şairlerin tesirleri, ne de geçen asrın sonunda, yani Galib'in musammatlarla yapmaya çalıştığı geniş nefesli ve hamleli şiir tecrübesi ve yine onun tesiriyle hızını arttıran Mevlevi ve tasavvufi ilham bu çözülüş manzarasını değiştiremez. Sanki bütün pınarlar kurumuş ve insan çırılçıplaktır. Ve sanki insanın yerine aruz vezninin bizzat kendisi ortada dolaşıyor, halk ağzından ve hayattan topladığı ifadeler üzerine tek başına küçük, mânasız oyunlarını yapıyordu.
Sayfa 89 - DergâhKitabı okudu
16. ASIR ŞAİRLERİNDEN EDİRNELİ NAZMÎ Türkiye’de Osmanlı sülalesi hâkim olduktan sonra(1) acem taklidi divan edebiyatının kuvvetle yayılarak milli dil ve kültürümüzü şiddetle tehdit etmesi üzerine on beşinci asrın sonlarında Türkiye’de bir dilde milliyetperverlik cereyanı baş gösterdi. Aruz vezniyle olmakla beraber, yalnız Türkçe sözler ve hatta
Reklam
ALAYLI ÂLİMLER Son yıllarda, bilhassa hükümetin millî kültür meselelerine fazla ehemmiyet vermesinden sonra, memleketimizde bir sürü alaylı âlim türedi. Edebiyat, dil ve tarih sahasında ilmî olmak iddiasıyla birçok şeyler yazıldı. Buda’nın Türk olduğu, Arapçının Türkçe’den çıktığı, Türklerin aryanî ve divan edebiyatının gayrı ahlâkî olduğu ispat
En büyük Mevláná uzmanından Dîván-ı Kebîr Doğan Hızlan - 19 Ocak 2008 hurriyet.com.tr/en-buyuk-mevl-n... Sunuş adının kullanılmadığı sunuşta Gölpınarlı coşkulu cümleler kullanıyor: "Mevláná benim her şeyim; O olunca ben yokum; önsöz yazabilir miyim O’nun sözlerine? Sonsöz de yazamam. Şu halde
Divan edebiyatına getirilen eleştiriler
DİVAN EDEBİYATINA GETİRİLEN ELEŞTİRİLER Divan edebiyatı asırlar boyunca Doğu edebiyatının temelini oluşturan nadide bir edebiyat olmuştur. Osmanlı sahasında onlarca şair, binlerce eser vermiştir. Ancak kaideler hep aynıdır. Hiçbir şey bu âlemde kalıcı olamaz. Dolayısıyla divan edebiyatı da kalıcı olamamış 19. asırda etkisini yitirmiş, mazinin
Eski Türk üzerine getirilen eleştiriler.
TÜRK EDEBİYATINA GETİRİLEN ELEŞTİRİLER Divan edebiyatı asırlar boyunca Doğu edebiyatının temelini oluşturan nadide bir edebiyat olmuştur. Osmanlı sahasında onlarca şair, binlerce eser vermiştir. Ancak kaideler hep aynıdır. Hiçbir şey bu âlemde kalıcı olamaz. Dolayısıyla divan edebiyatı da kalıcı olamamış 19. asırda etkisini yitirmiş, mazinin
Reklam
104 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
“Öyle yaralar vardır ki hayatta, ruhu cüzzam gibi yalnızlıkta yavaşça yiyip bitirirler.” Fars edebiyatının ilk romanı sayılan gizemli kitap bu cümleyle başlıyor. Birçok yayınevi tarafından basılan eseri ben, Kırmızı Kedi yayınlarından “Okan Alay” çevirisiyle okudum. Çevirmenin dilsel, tarihsel kültürel bakımdan kitabı, layıkıyla yorumladığını düşünüyorum. Kör Baykuş’u okurken divan şiiri okuyormuş gibi geleneksel Doğu söyleminin içinde buldum kendimi. Yazarın Klasik Türk edebiyatından aşina olduğumuz karamsar, ızdırap yüklü dünyasında dolaştım. Ayna, baykuş, sevgilinin cefası gibi tanıdık motiflere rastladım. “Gölge” de kitabın temel izleklerinden… “Ben sadece gölgem, lambanın duvara yansıttığı gölgem için yazıyorum. Kendimi ona tanıtmalıyım.” diyor Sadık Hidayet. Söyleyemediklerini anlatıyor gölgesi, yapamadıklarını yapıyor. 1936 yılında yayımlanan eser, İran’daki İslam devriminden sonra yasaklanmış. Kitabın hâlâ İran’da yasak olduğu söyleniyor. Şarap içen, afyon çeken kahraman, İslam temayüllerine uymuyor elbette. Anlamsız bir gölge gibi amaçsız yaşayan ve sonunda intihar eden Sadık Hidayet, Kör Baykuş’ta da “ölüm”ü tekrarlanan bir şarkı gibi hep yanında hissediyor. “Her sözcüğü tekrarlamak zorunda kalan kekeme gibiydi ölüm, şiirini bitirince başa dönüp tekrar başlayan biri gibiydi.” 19.asırda yaşayan tüm doğulu aydınlar gibi eşikte kalmanın ızdırabını yaşayan yazar, bir döngünün içinde üzerine sis çökmüş kederli bir adamın -aslında kendisinin- sefil ve büyülü hikâyesini anlatıyor bize. Bu anlatıya kulak verin, derim.
Kör Baykuş
Kör BaykuşSadık Hidayet · Kırmızı Kedi Yayınevi · 202128bin okunma
Güzel bir gün, güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle...
youtu.be/iegW9J77PRs Fuzuli, Şem'i, Kazancı Bedih ve Muzaffer Ozak nerede buluşur? Sabah sabah bir arkadaşımız Kazancı Bedih'in okuduğu, Ben beni bilmem neyim dünyâ nedir ukbâ nedir Söyleyen kim söyleten kim aşk nedir sevdâ nedir Sözleriyle başlayan türküyü paylaştı. Birkaç kez dinledikten sonra durup düşündüm. Urfalı Kazancı