SİYASÎ DEHA
Abdülhamid'in dehâsı, Rumenlerle Yunanlıları çatıştırmakla kalmadı; Bulgarları da işin içine kattı. Yunan çetelerinin hareketi Egzarhlık nüfuzunun kırılmasına ve Bulgaristan'a doğru bir muhacir akımına sebep olduğu için Bulgarlar bu halden sinirlendiler ve Filibe ve Varna gibi Rum topluluklarının bulunduğu yerlerde türlü nümayişlere giriştiler. Patrikhane tarafından Varna'ya gönderilen bir Rum piskoposunun karaya çıkmasına da mâni oldular. Ahyoli kasabasında manastırları işgal eden rumlar, Patrikhane temsilcisi piskoposa fena muamele edenleri kurşun yağmuruna tuttu. Boğuşmada 11 Rum ile 8 Bulgar öldü.
Bu suretle Balkan karışıklıklarının sebebi, Bulgar, Rumen ve Yunan unsurları üzerine yığılmış oluyor, büyük devletler Osmanlı hükümetine nizam ve huzuru temin edememesinden başka suç bulamıyor, bu suça karşı da Osmanli hükümeti şiddet politikasına baş vurup vurmayacağını sorar gibi bir tavır alıyor, şiddete müsaade edilmeyeceğini bildiği için sessiz ve hareketsiz duruyor, neticede herhangi fiilî bir müdaheleden kendisini koruyordu. Buna, bir de, Almanya'nın Türk politikasını tutması yardımcı oluyordu. Almanya, (Lord Bikonsfild) tarafından teklif edilip (Bismark) tarafından kabul edilen Osmanlı mülkî temamiyetine ait maddeyi şiddetle iltizam ediyor ve büyük devletlerce Makedonya'nın işgaline ait herhangi bir niyet ve kıpırdanışa imkân tanımıyordu. Almanya'nın bu suretle Osmanlı hâmisi geçinmesine karşılık, Türkiye'de kendisine verilmedik imtiyaz bırakılmıyor, böylece dünya Birinci Cihan Harbine doğru sürüklenirken, Abdülhamid, İngiltere'nin karşısına Almanya'yı dikmiş ve o sayede, başta Makedonya, İmparatorluğunu el dokundurulamaz hale getirmiş bulunuyordu.
Böyleyken Almanyayı da o kadar ince şekilde idare ediyordu ki, aşırı isteklerine ustalıkla sınır çizmeyi biliyordu. Meselâ, Kızıldenlzde Hudeyde tarafında bomboş bir adaciğın Almanlarca istenilmesi üzerine İngilizleri, Hindistan yolunda bir Alman üssüna vücut vererek telaşlandırmamak için harikulade bir buluşla kendisini mazur göstermeyi be ceriyordu.
Tahsin Paşadan:
«O tarihlerde Almanya imparatoru donanmaya büyük ehemmiyet veriyordu. Müstakbel bir harpte Alman gemilerinin kömürsüz kalmamasını temin için uzak denizlerde kömür depoları aranmaktaydı. Bu meyanda Hudeyde civarinda bulunan hâli bir adayı zatı şahaneden istedi. Baron Marşal bunun için Bâbıâliye müteaddit müracaatlarda bulunduğu gibi, bir gün Cuma Selâmlığından sonra huzuru şahaneye girerek «Bahriahmerde Alman gemileri için kömür tedariki müşkül olduğunu ve İmparatorun Hudeyde civarındaki hâli adayı kömür deposu yapmak üzere Almanya’ya terk ve tahsisine müsaade buyuracaklarını zatı şahanenin zevalnapezir dostluğundan ümid etmekte bulunduğunu» söyledi. Hünkâr bunun üzerine hemen o gün beni çağırtarak:
Yemen valisi Feyzi Paşaya şimdi bir telgraf çekiniz; o adaya kâfi miktarda asker göndersin. Lazım gelen tesisati askeriye yapılsın ve neticeyi en kısa zaman zarfında bildirsin!
Dedi, fradeyi tebliğ ettim. İki gün sonra Fevzi Paşa'dan istenilen cevabı aldık. Baron Marşal'e de Hudey.de civarında öyle håli bir ada bulunmadığını ve yalnız bir tek ada mevcut olup onun da mevki-i askerî olduğunu Hariciye Nazırı marifetiyle söylettik. Baron Marşal, bir mevki-i askerinin tahliyesi ile Almanlara tahsisini isteyecek kadar ileri gidemedi.
Bu vaziyet karşısında İngiliz politikası:
Cihan hâkimiyeti yolunda ilerlerken, en büyük rakip saydığı Alman nüfuzunu her tarafta ve Makedonyada kırmaya çalışmak...
Rus politikası:
Balkanlardaki hıristiyan milletlerini Türk hakimiyetinden kurtarmak, hususiyle İslavların hamisi geçinmek, kendisini Türkün tasfiyesine memur bilmek ve Balkanlar yoliyle İstanbul ve ılık deniz idealini gerçekleştirici fırsatlar aramak...
Avusturya politikası:
Esasta Alman politikasına bağlı, Rus politikasına da zıt olduğu halde Rusya ile vakitsiz ve bütün dünyayı ateşe verici bir kapışmaya düşmemek için, Makedonya mevzuunda onunla işbirliği halinde görünmek, fakat kendisiyle Ege Denizi arasında, Balkan devletleri tarafından paylaşılmış bir Makedonya duvarının yükselmesine mutlaka mani olmak, hattâ muhtar bir Makedonya’ya bile razı olmamak ve onu, günü gelince Selânik yolunu açmak üzere kudretsiz bir Türkiye elinde bırakmak, hele Büyük Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan gibi emellere katiyen engel olmak...
İtalyan politikası:
Gözü Osmanlı İmparatorluğunun taksiminde olan bu ikinci sinif devlet de, Libya'da Türkiye'nin yerine geçmek politikasının yanıbaşında, Adriyatik denizini İtalyanlaştırmak, Arnavutluğu yutmak, hatta daha aşağılara sarkmak sevdasında...
Fransız politikası:
Avrupa menfaatlerini barıştırmak, Ingiliz ve Rus můnasebetlerini idare etmek, İngiltere ve Rusya ile Fransa arasındaki itilaf kutuplaşmasını gevşemekten korumak ve Türkiye'de büyük yatırımları bulunduğu için, Osmanlı hükümetinin nüfuz ve itibarını bir dereceye kadar mahfuz tutmak ve umumiyetle her tarafa karşı iyi niyetli Batı temsilcisi ve nasihatçisi görünmek, hakem rolünü oynamak...
Abdülhamid'in siyaseti ise, başından beri anlaşıldığı gibi, bu menfaatleri bir birine zıt dünyada Türkiyeyi taksime uğratıcı bir ahenk ve vahdet doğmasına imkan vermeksizin rekabetleri körüklemek ve Makedonya'yı, unsurlar arası tam bir ihtilâf sahası olarak muhafaza, etmek üzerinde anlaşılabilir bir mevzu olmaktan çıkarmak...
Abdülhamid'in, Makedonya'yı hıristiyan unsurların boğuşma meydanı haline getirmesindeki siyasî incelik kolayca anlaşılacak gibi değildir. İlk bakışta sanılabilir ki, bu kargaşalık havası, büyük devletlerin müdahelelerini dâvet ve dolayısiyle Türkiye'yi mahkûm edici bir vaziyettir.
Tamamiyle aksi...
Zulüm ve karışıklık Türklerden gelmedikçe, Sırp, Ulah, Bulgar ve Yunanlının birbirine girdiği bir Makedonya, Osmanlı İmparatorluğunun emniyet perdesi halindedir. Zira tam bir sükûn ve huzur içindeki Makedonya, galip ve hâkim unsuru İslâv olacağı gibi sadece Rusya hesabına bir nüfuz ve tahakküm mintikası teşkil edecek, belki de o sahada yeni bir İslâv muhtariyetine vesile hazırlayacak ve Moskofları Ege denizine bağlamış olacaktı. Buysa Avusturya - Macaristan Politikasına tamamiyle zıt, Rusya'nın askeri, iktisadi kilit noktaları üzerinde bu kadar genişlemesini çekemeyecek olan öbür Avrupa devletleri gözünde de tehlikeliydi.
O halde Makedonya, Rus nüfuzuna terkiyle bir türlü, Avusturya hulûlüne bırakılmasiyle bir türlü, Osmanlı idaresi altında ve yangınlar içinde tutulmasiyle de bir türlü mesele teşkil eden, bütün dünyayı ürkütücü ve menfaat sahiplerini birbirine düşürücü bir ukde arzediyor; ve Abdülhamid, bu sahayı olanca bataklığı içinde muhafaza ederek, Avrupaya karşı bir nevi Çin Seddi gibi kullanıyordu.
Abdülhamid'in politikasında Makedonya, Balkanların canevine sokulmuş öyle bir kazıktı ki, hem Avrupa Türkiyesinin mirasyedileri arasında ittihat ve ittifaka måni oluyor, hem de devamlı karışık haliyle büyük devlet menfaat ve rekabetlerini kamçılıyarak tedavi kabul etmez bir yara halinde Avrupa siyasetini felce uğratıyordu.
Abdülhamid, bu maksatla, Makedonya ile alâkalı devletlere türlü imtiyazlar tanıdı ki, hiçbirini öbürüne hâkim vaziyete geçirmeden muvazeneyi muhafaza ve terazinin kefelerini yalınız kendi menfaatine göre idare etti. Meselâ Avusturyayı Selåniğe kadar uzamak gayesini güden demiryolu politikasında himaye ederek onun Makedonya üzerindeki emellerini gevşetmemek ve Ruslara karşı her ân mevcut bulunmasını sağlamak yolunu tuttu. Avusturya Macaristan'ın, Saray Bosna, Metroviçe ve oradan başka bir ek hatla Ege'ye uzanacak demir yolu fikri ve bu fikir etrafında Abdülhamid ile imzaladığı anlaşma, Sırplar ve Ruslan çileden çıkardı. Adetâ Avusturyaya karşı İslâv ittihadina benzer hareketler oldu.
Rusya ve Avusturya'nın emelleri birbirine o kadar zıt, ve birbirine öyle şüphe besleyiciydi ki, 1904-1905 Rus-Japon Harbinde Rusya, kendisi Uzak Doğu'da uğraşırken Avusturya'nın Balkanlara âni bir sızma hareketinden ürktū ve bunun için siyasi ve askeri türlü tedbirlere el attı.
Ruslar, Japonlardan yedikleri korkunç dayaktan sonra, ayakta olduklarını ve cihan meseleleri üzerinde söz sahibi bulunduklarını isbat etmek için yine Balkanlarda görünmek istediler ve 1878 de Türklere attıkları dayakla iftihara kalkışıp Şumnu'da bir zafer âbidesinin açılış törenini yaptılar.
1907 de Makedonya'nın manzarası pek perişan... Islahat adına yapılanlardan hiçbir şey çıkmamıştır. Giderleri karşılayabilecek gelir sağlanamamakta ve maaşlar ödenememektedir.
Bu da Abdülhamid politikasının güzel bir buluşu...
Nihayet gümrük resimlerinin yüzde üç artırılmasına devlet razı oluyor ve Osmanlı Bankasının büyük avanslariyle ihtiyaçlar gideriliyor. (Morçteg) plånının hiç bir şeye yaramadığı Bábiálice öne sürülüyor ve şöyle deniliyor:
– Islahatı bizzat Osmanlı hükümeti yapacaktır! Avrupalı memur ve zabitlere ihtiyaç kalmamıştır! Bitmek üzere bulunan mukaveleleri de yenilenmiyecektir!
Fakat Japonlardan aldığı kuyruk acisiyle Balkanlarda. kuyruk kabartmak sevdasına düşen Rusya yeni bir islahat noktasiyle taarruza geçiyor, nota İngilizler tarafından himaye görüyor, 1914 felaketi yaklaştığı ve taraflar birbirinin yanında yer almaya başladığı için, Almanya, âni bir ihtilåta sebep olmamak ve zaman kazanmak üzere Abdülhamid'e muzaheret gösteremiyor ve 1914 tarihine kadar sürmek üzere Türkiye yeni tekliflere boyun eğici bir anlaşma imzalamak zorunda kalıyor.
Abdülhamid'in hiristiyanlar arası o kadar ustalikla. idare ettiği, fakat merhameti yüzünden Türklere ait fesadını kurutamadığı o Makedonyadır ki, hem de Müslüman ve Türk isimli tipleriyle Abdülhamid'in tahtını yıkacaktır.