Zengin bir İngiliz ailenin kızı olan Gertrude Bell'in hayatının ve aşklarının, dönemin karmaşık siyasi yapısıyla harmanlanarak anlatıldığı biyografik bir roman.
Aslında Gertrude kitapta anlatılandan çok daha fazladır. 1890ların sonunda İngiliz de olsa bir kadının tek başına Osmanlı ve Ortadoğu keşfine çıkmaya cesaret etmesi takdire şayandır. Oxford mezunu Gertrude bu seyahatleri esnasında 10binlerce resim çekmiş, yüzlerce mektup yazmış ve tuttuğu günlükleriyle dönemin hem kültürel hem de siyasi bir kaydını tutmuştur.
<---------- Spoiler Uyarısı ----------->
Sevgilisinin 1915'te Çanakkale'de ölmesinden sonra Türk düşmanı kesilmiş gibidir. Ortadoğu'daki Osmanlı etkisini yok etmek için fazladan bir çaba içerisine girer. Faysal ailesi ile yakınlaşır ve hatta gönül ilişkisi kurduğu iddia edilir. Bedevi çadırlarında o kadar meşhur ve etkilidir ki, Suriye, Irak, Lübnan vs. ülkelerin sınırlarını eline aldığı bir cetvelle bu çadırlarda bir harita üzerinde çizip, kabul ettirdiği bile söylenir.
<---------- Spoiler Uyarısı ----------->
Çöl KraliçesiJanet Wallach · Can Yayınları · 2019173 okunma
Kitabı, başlangıcından itibaren ele almamız gerek. Osmanlı için yazılan kitaplarda direkt olarak Padişah ve hikayelerine girişler yapılıyor ve bunu yapanların çoğunu da okurken insan ister istemez hani güzel bir başlangıç bekliyor. Bu kitap oan sahip. Güzel bir önsöz, hem Bizans, hem Osmanlı, hem Batılı hem de Günümüz tarihçileri kâle alınarak
️ Kitabın yazarının İpek Çalışlar olduğunu görünce okuyup okumamakta kararsız kaldım, zira onun bir önceki kitabı "Latife Hanımı" okumuş ve Atatürk hakkında alttan alttan bir antipati yaratma gayreti içerisinde olduğunu hissetmiştim. Tereddütümde haksız değilmişim. Gene aynı şeyleri hissettim. Özellikle Amerikan Mandası konusu, 1915
On dokuzuncu ve yirminci yüzyıllarda kırıma uğratıldıkları söylenen Rumlar ve Ermeniler, inançları nedeniyle değil, açık bir isyana kalkıştıkları veya gizlice vatana ihanet ettikleri için bu kanlı yazgıya sürüklenmişlerdir.
Daha önce herhangi bir kitabını okumadığım yazar Nermin Bezmen’i Basın’dan tanıyor ve eşi aktör Tolga Savacı ile yıllardır devam eden güzel birlikteliğinden dolayı aşk hikayelerini çok güzel ifade edebileceğine dair olumlu bir önyargı taşıyordum. Böylesi bir beklenti ile başladım kitabın sayfalarını çevirmeye.
Ancak nedense kitap beni kendi
Kafka, tüm eserlerinde baş kahramanlarına bu zayıflık, itilmişlik, güçsüzlük, çaresizlik vs. gibi psikolojik durumları giydirir. Kafka'nın karakterleri, felsefi ve psikolojik bir tartışmanın aktörleridirler. Kafka yine bir özdeyişinde "Kafesin biri, bir kuş aramaya çıktı." diyerek insanoğlunun içine doğduğu toplumun tüm kurumlarıyla birlikte bireyi nasıl esirleştirdiğini vurgular. Şato adlı romanında kendini kabul ettirebilmek için kafese girmek için rıza gösterir baş kahraman K. Onun için yaşam, sorumluluklar yumağı içinde ve bireylerin özgürlük yanılsamaları ile avunduğu kocaman kafesten başka bir şey değildir. Aslında bu özdeyişi 'Dava'nın da diğer tüm eserlerinin de ana düşüncesini oluşturur. 'Dava'da, insanlarıyla, işyeriyle, mahkemesiyle, akrabalarıyla, diniyle ve memurlarıyla bireyin çevresini kaplamış olan toplum otoritesi adeta avını aramaya çıkmış kafesi andırır. Kafka, kendinden on yıllar sonra Jean Paul Sartre 'ın söylediği ve varoluşçuluğun sloganı olan 'Başkaları Cehennemdir' düşüncesini tüm eserlerinde olduğu gibi 'Dava'da da daha 1914-1915 yıllarında işlemiştir. Dava'nın yazıldığı dönemde dünyanın bir çok ülkesi, başka ülkeleri avlamaya çıkmış kafes gibidir ve Kafka, ölümünden hemen sonra ortaya çıkacak Hitler'in, Mussolini'nin ve Stalin'in dünyayı kafesleme emellerini görmüş gibidir.
Yazarın anlatmak istediği olaylar dizini 3 kitapta okuyucuya sunuluyor. bunlar “ 1909 İstanbul Düştü & Parvus’un Askerleri ( Roman ) henüz okumadım, Osmanlı’nın Gizlenen İşgali 1909 ve Çanakkale’nin Gizlenen Gerçeği “ serilerinden oluşuyor. Konu ile okuduğum ilk kitap Osmanlı’nın Gizlenen İşgali kitabından bahsedeyim biraz. İkinci
Oldukça güzel, akıcı bir dile sahip. Sıklıkla kullanılan şimdiki zaman -yor eki bunu sekteye uğratmış ama. Kitap bir noktadan sonra sıkmaya başladı. Konusu itibariyle dikkate değer bir eser. 1915 ve sonrasını Ermeni gözünden ele alıyor yapılan röportaj vs. ile. Yazar açık açık taraf tutmamış elbette ama okudukça hissediliyor yine de. Kitabı yarıda bırakmamın sebebi her ne kadar kitabın kendisi olmasa da etkisi mevcut. İleride geri dönmek dileğiyle...
düşün-sorgula-bil-anla
diğer yazılar : woto.com/mehdi
buraya çeşitli yerlere yazdığım yazıları kopyala-yapıştır olarak koyuyorum. mevzular değişiktir. fakat bütünlük içinde okunursa kasdedilen geniş çerçeveden daha net anlaşılır.
---
tüm müslümanların kuran-ı kerim etrafında İTTİHAD (birlik, birleşme) etmesi lazımdır. ittihada zarar
yaşar kemalin gözüyle tasavvur edilen taşranın ve taşra insanının romanı...
ideolojik bakışın ve muhalifliğin hissedildiği eserde buna tezat bir masalsı bir atmosferin kurulmuş olması romanın bir başarısı.
özü türk olduğu söylenen yaşar kemalin türk ordusu için romanda kullandığı ifadeler veya sıfatlar ilginç: "bit artığı", "yezidi
KAFKA'DAN KURT WOLFF YAYINEVİ'NE
Prag, 15 Ekim 1915
"Son mektubunuzda bana, Ottomar Starke'nin Dönüşüm için bir kapak hazırlayacağını yazmışsınız. Bunu okuyunca küçük ama sanatçıyı " "Napolyon'dan tanıdığım kadarıyla, herhalde gereksiz bir korku uyandı içimde. Yani Starke gerçekten bir kitap resimleyicisi olduğundan, doğrudan
Devamlı Atatürk hakkında yazılanları okuyup dururuz da, neden hiç kimse Atatürk'ün kendi kalemini/yazdıklarını okumaz???
Beni çok üzen ve şoke eden bir kitaptı.
Atatürk'ün ateist olduğunu zaten biliyordum ancak onun bu kadar katı bir pozitivist/materyalist olduğuna kitaptaki kendisinin bazı orijinal el yazmalarıyla şahit oldum.