1943'te çıkardığı Büyük Doğu dergisiyle, her şeyden önce lslamcılığın "ezik" dilini, atak bir kavga diline çevi­rerek çığır açtı: "Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!" On beş devrede 1978'e kadar yayımladığı dergide, müstearlarıyla beraber, ciltlerce yazı yazdı, kitleleri ajite ettiği konferanslar verdi. Aralıklarla sekiz kez, toplam yaklaşık dört yıl hapis yatması, "dava adamı" namını pekiştirdi.
1943'e gelindiğinde, harekat karargahları tarafından en az 79 piyade taburu yaratılıp cepheye gönderilmiş­ti. Bunların 54'ü Müslümandı ya da Müslümanlar egemendi. Başka taburlar da eğitiliyordu. Sonunda, bazı tahminlere göre, 35.000 ila 40.000 civarında Müslüman Volga Tatarı (Volga Tatar Lejyonu), 110.000 ila 180.000 Müslüman Türkistanlı (Türkistan Lejyonu) ve Kafkasya'dan 110.000 Müslüman ve Hıristiyan asker (Kuzey Kafkasya, Azerbay­can, Ermeni ve Gürcü lejyonları) Alman Wehrmacht'ta sava­şıyordu.
Sayfa 398 - ALFA | TARİHKitabı okuyor
Reklam
Sonsöz.
Bu yarım yüzyıllık yaşamım boyunca doksanın üstünde kitabım yayınlandı. Doksan şunca kitabım için tek satır yazmamış olan kimi eleştirmenler, şiir yazmamı yadırgamaktan da öte, şiir yazdığım için beni kınadılar. Haklılıklarını yada haksızlıklarını en büyük ve en doğru yargıç olana zamana bırakmak için, 1943 yılında yazılmış olan Ömer Bedrettin Uşaklı'nın eleştirisinden başlayarak şiirlerim üzerine yazılmış bütün eleştirileri her şiir kitabımın sonuna ekliyorum.
Sayfa 259Kitabı okudu
220 syf.
·
Puan vermedi
Bazı insanlar vardır, sadece anı yaşarlar.Ne geçmiş ,ne gelecek onları kaygılandırmaz. Geçmişten pişmanlık duymadıkları gibi gelecek hakkında da hayal kurmazlar. Tıpkı Cahit Zarifoğlu gibi... Şair kendi derinliğinin kaynağını keşfetmemizi istiyor.Sanki onu anlamak isteyenleri yıldırmak ,belki de asıl yüreğini açanları keşfetmek için yazıları
Yaşamak
YaşamakCahit Zarifoğlu · Beyan Yayınları · 20209,1bin okunma
Nazizmde, palingenetik ultra-milliyetçilik üzerinde temellenen bir siyasal ideolojinin ardına gizlenmiş acımasızlık tüm potansiyeli ile su yüzüne çıkıyordu. Almanlar karşısında zorlu seçenekler vardı: sağlıksızlık ya da yeniden doğum, ölüm ya da yaşam. Bu ikilemin korkunç insani sonuçlarım zaman zaman Nazi liderleri kendileri de etkili bir biçimde
Sayfa 371
1943'te mağlubiyet yaklaştığında bile, resmi olarak hala sadece "muarızla, Yahudilerle" ilgilenen tek büro Eichmann'ınkiydi. Ama tekelini kaybetmişti aslında, çünkü o dönemde bütün bürolar ve aygıtlar, Devlet ve Parti, Ordu ve SS bu sorunu çözmekle meşguldü. ... Muazzam bir güce sahip bütün bu organların birbirleriyle sıkı bir rekabet içinde olduklarını da unutmamak lazım -bu durumun kurbanlarına bir faydası yoktu tabii, zira hepsinin tek bir amacı vardı: olabildiğince çok Yahudi öldürmek.
Sayfa 80
Reklam
Mehmet Rıfat Evyap tarafından 1927'de Erzurum'da kurulan Evyap, 1943'te İstanbul'a taşındı. Vaniköy ve Tahtakale'de üretim yapan Evyap, daha sonra üretimini Silahtarağa tesislerine kaydırdı. 1980'de halen faaliyetlerini sürdürdüğü Ayazağa'daki tesislerine taşınan Evyap, Arko tıraş sabunu, Evyap şirketinin ilk markası olarak 1957'de İstanbul'da üretmeye başladı. Markalaşma, Arko Krem ve ardından da Arko Tıraş kremiyle devam etti. Uzun yıllar tıraş sabunu, tıraş kremden oluşan Arko ürün portföyü, 1990'lardan sonra hızla genişledi. El ve vücut kremleriyle, cilt bakımı ve erkek bakımı gruplarında birçok yeni ürün pazara sundu. Evyap'ın sabunla başlayan öyküsü günümüzde sabundan duş jeline, şampuandan tıraş ürünlerine, kremden deterjana, bebek bezinden diş macununa kadar geniş bir kategoride, 100'ü aşkın ülkeye ulaşıyor. Bugün Evyap, dünyanın önde gelen sabun ve kişisel bakım ürünleri üreticilerinden biri. Türkiye sabun ihracatının yüzde 70'ini gerçekleştiren Evyap, ilk 100 Türk sanayi şirketi arasında yer alıyor. Türkiye'deki tesislerinin yanısıra 2002'de Mısır'da faaliyete geçen tesisleri bulunuyor. Evyap sabun, kişisel bakım ürünleri hijyenik ürünler ve deterjan kategorileri ve markalarıyla, 1450'den fazla çeşit ürünün üretimini, pazarlaması ve satışını gerçekleştiriyor.
Sayfa 25 - Business DergisiKitabı okudu
dürtü nedir?
Bir gereksinim, organizmanın hayatta kalması için esas olan maddelere (yiyecek ya da su gibi) gerek duymasıdır. Bir organizmanın bir gereksinimi olduğu, zaman, psikolojik bir gerilime yol açmasının yanı sıra, organizmayı ihtiyacını gidermek ve gerilimi azaltmak için harekete geçmeye güdüleyen fiziksel bir uyarılmışlık hâline de neden olur. Bu gerilime de dürtü denir (Hull, 1943).
288 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Kitap 1943 yılında ikinci Dünya Savaşı’nın yaşandığı yıllara uzanıyor. Rosa, anne ve babasını kaybetmiş Gregor ile evlenmiştir ama daha evliliklerinin ilk yılında Gregor ikinci Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine cepheye gitmek zorunda kalmıştır. Eşinin cepheye gitmesi ile yalnız kalan Rosa‘yı SS subayları dokuz kadınla birlikte Hitler’in gizli karargahı olarak sayılan ve kurdun ini olarak bilinen yere çesnici olarak götürürler. Günde üç kez kurdun ininde “ondan” önce yemekleri yiyip zehirlenme ihtimalini ortadan kaldıracaklardır. Günde üç kez ölümlü burun buruna! Savaşın en harlı günlerinde karınlarını güzel yemeklerle doldurdukları için sevinsinler mi yoksa yedikleri yemek son yiyecekleri olabilme ihtimalini düşünüp üzülsünler mi ? Hayatın ve dostluğun farklı yönlerinde dolaşacak, kendinizi gerçek sorulara cevap ararken bulacaksınız.
Kurdun Sofrası
Kurdun SofrasıRosella Postorino · Salon Yayınları · 2023142 okunma
Andrey Gromiko'nun 1943'te büyükelçi olarak atanması , Stalin ve Roosevelt arasında kişisel bir ilişki kurulduğunun açık bir göstergesiydi.
Sayfa 257 - Ayrıntı Yayınları 2.Basım / Aralık 2018Kitabı okuyor
Reklam
Şimdi gelelim Enstitüdeki günlük yaşama, derslere ve işe... İlkokul beşinci sınıfı bitirir bitirmez geldim Enstitüye. Köy okulları mayısın sonunda kapanır. Daha diplomalarımız yazılmadı. Belge düzenledi ler yerine. Belgelerimizi alıp yola düştük. 1943, haziran başı. Savaş içi. İkinci Dünya Savaşı bütün hızıyla sürüyor. Dünya kıran kırana dövüşüyor. Yurtlar bombalanıyor. Köyler, şehirler yanıyor. Almanlar Stalingrad'a kadar gitmiş. Ama durdurmuşlar. Türkiye savaşa girmemiş, ama savaşta gibi sıkıntıdayız. Ele gelir yetişkinlerin hepsi askere gitmiş. Köylerde daha çok yaşlılar ve kadınlar var. Çocuklar iş güç görüyor. Biz de Köy Enstitüsündeyiz. Enstitümüzü kuruyoruz, eğitim öğretim yapıyoruz. İlk alınan öğrenciler benim vardığımda dördüncü beşinci sınıfa gelmişti. Biz de birinci sınıftan başladık. Hemen eğitim öğretime soktular bizi. Yaz olduğu halde. Yarım gün kültür dersi görüyor, yarım gün iş yapıyorduk. İş ikiye ayrılıyor: Tarım işleri, sanat işleri. Bulaşık için, mutfak için bir iki işgören tutulmuş, ama hizmetlerin çoğunu kendimiz görüyoruz. Nöbet sıramız geçtikten sonra derslerimizi sürdürüyoruz. 14-15 şube var. Nöbet sıramız 14-15 haftada bir geliyor. Yarımşar günümüzü sürekli kültür dersine ayırırdık. Öteki yarım günlerimizi de bir hafta tarıma, bir hafta teknik çalışmalara verirdik. Kültür derslerimizde tarih, coğrafya, yurttaşlık bilgisi, aritmetik, geometri, fizik, kimya öğrenirdik.
288 syf.
10/10 puan verdi
Merhabalar Uluslararası en çok satanlar listesinde, suç ortaklığı, suçluluk ve hayatta kalma hakkında kışkırtıcı sorulara yol açan, akıldan çıkmayan gerçek bir gerçek hikâye. Almanya, 1943: Yirmi altı yaşındaki Rosa Sauer’in anne ve babası ölmüşler, kocası George ise çok uzaklarda, II. Dünya Savaşının ön cephelerinde savaşmakta. Yoksul ve yalnız kalan Rosa, sığınacak bir yer bulacağını düşünerek, taşrada yaşayan kayınpederi ve kayınvalidesi ile birlikte yaşamak için hayati bir karar alarak savaşın harap ettiği Berlin’den ayrılır. Ancak bir sabah, SS gelir ve ona, Hitler’in çeşnicilerinden biri olarak kaydedildiğini söyler: Rosa ve dokuz başka kadın, gizli karargâha, Kurt’un İnine gidip, günde üç kez, ondan önce onun yemeklerinden yiyeceklerdir. Onları öldürebilecek şeyleri yemeye zorlanan çeşniciler, Hitler’e sadık olan Fanatikler ve Rosa gibi her gün hayatlarını Hitler için tehlikeye atmalarına rağmen Nazi olmadıklarında ısrar eden kadınlar olarak bölünürler. Sırlar ve küskünlükler arttıkça, herkes tarihin yanlış tarafında olup olmadığını merak ederken, bu benzersiz kız kardeşlik kendi dramatik zirvesine ulaşır. Kurdun Sofrası kitabı dönemin farklı bir noktasına ayna tutan yaşanmış bir hikayedir. Dönem kitaplarını seviyorsanız mutlaka tavsiye ediyorum @salonyayinlari
Serpil Meriç
Serpil Meriç
Seher Koyunlu
Seher Koyunlu
#kitap41 #kitaptavsiyesi #kurdunsofrası #bookstagram #kitapönerisi
Kurdun Sofrası
Kurdun SofrasıRosella Postorino · Salon Yayınları · 2023142 okunma
O günlerde "Batı'yı kurtarma" hakkında çok konuşulurdu ve bu daha çok Avrupa'nın Bolşevizm'den kurtarılması demekti. Örneğin, 1943'ün Ocak ayının sonlarında, Hitler, Stalingrad'ta General Friedrich von Paulus'a şöyle bir telgraf çekti: "Teslim yasak. Ordu son askerine ve son fişeğine kadar konumunu muhafaza edecek ve kahramanvari tahammülüyle savunma cephesinin oluşmasına ve Batı uygarlığının kurtuluşuna unutulmaz bir katkı yapacak." O yaz, Kızıl Ordu Wehrmacht'ı Orta Avrupa'ya doğru geri püskürtürken, Heidegger, kendi açısından, öğrencilerine, "Almanlar ve yalnızca onlar (nur sie) tarihi için Batı'yı kurtarabilir" diye bildirecekti. (Şüphesiz ki bir felsefeci olarak bununla daha derin bir şeyleri kastetmekteydi.) Gerçekten: "Yeryüzü alevler içinde. İnsanın özü çığırından çıkmış. Yalnızca Almanlardan dünya tarihsel bir tefekkür gelebilir - yani, eğer 'Alman özünü' (das Deutsche') bulur ve muhafaza ederse...." yani, eğer; "Köken'i modern dünyanın dar zihniyetinden kurtarmak ve onu basit güzelliğinde muhafaza etmek için, ölüm için hazır oluşta, yeterince kuvvetli olduklarını kanıtlarlarsa."
Sayfa 27
504 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Ömer Nasuhi Bilmen / Kur'an Günlüğüm. ( Her güne 1 Ayet) Değerli din alimlerimizden Ömer Nasuhi Bilmen 1883'te Erzurum'da doğdu. Erzurum Ahmediyye medresesi müderrisi Abdurrezzak İlmi Efendi'den ve Erzurum müftüsü Narmanlı Hüseyin efendi'den dersler aldı. 1908'de İstanbul'a giderek eğitimine devam etti. 1912 yılı Eylül ayında Bayezid medresesi Dersiâmı olarak göreve başladı. 1943'te İstanbul müftülüğüne getirildi. 30 Haziran 1960'da Türkiye Cumhuriyeti'nin beşinci Diyanet İşleri Başkanı olarak atandı, 1 yıl sonra emekli ayrıldı. Uzun memuriyet hayatı boyunca öğretmenlik hizmetinde bulunan Ömer Nasuhi Bilmen Darüşşafaka lisesinde, İstanbul İmam Hatip Okulunda ve Yüksek İslam Enstitüsü'nde dersler verdi. Hayatının sonuna kadar ilmi çalışmalarını sürdürdü ve sekiz ciltlik tefsirini Emekli olduktan sonra yazdı. 12 Ekim 1971'de İstanbul'da vefat eden Ömer Nasuhi Bilmen Edirnekapı Sakızağacı Şehitliğine defnedildi. Eseri yayınlayan yayınevinin bundan önce de, 365 günü esas alan ayet, hadis ve duaları yerleştirdiği eserleri okumuştum. İnsanın hayatında bir yıl önemlidir; bu şekilde kitapların hazırlanması ise insanları okumaya teşvik edecektir. Eser günümüz insanı için; hayatı her yönüyle kuşatan Kur'an-ı Kerim'i baştan sona okuma şevki veren, düşünce ve amelde temel belirleyici olarak hayatın merkezine Kur'an-ı Kerim'i oturtan bir çalışma olarak, Ömer Nasuhi Bilmen'in tefsirinden seçilerek hazırlanmıştır. #Kitapşuuruinsanlıkşuurudur.
Kur'an Günlüğüm
Kur'an GünlüğümÖmer Nasuhi Bilmen · Mavi Lale Yayınları · 201417 okunma
"Türk edebiyatının selâmeti için insanı aramak...İşte genç Türk şairlerinin parolası." (Ocak gazetesi, say1: 93-50, 27 ikincikânun 1943)
Sayfa 77 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.