Arada bir kendimize sormalıyız: Son üç ayımızın içine girmiş olsaydık, hayatımızı hâlâ aynı işlerle doldurarak yaşamayı sürdürür müydük? Aynı insanlarla görüşmeyi, aynı kitapları okumayı, aynı hobileri sürdürür müydük? Yapageldiğimiz işleri aynı biçimde mi yapardık?
Mesela son derece kısıtlı vakitlerimizi, özellikle ne yapmak için ayırmayı tercih ederdik. İbadet hayatımızın ritmi, Allah'la münasebetimizin kıvamı bir anda başkalaşır mıydı? Dünya turuna mı çıkardık yoksa umreye gider ve son nefesi birakmayı orada mi beklerdik?
Her biri diğerinden zor sorular. Ama böyle bir haber karşısında hayatımızı kökünden değiştirmeye çalışma fikri, bizim ölümü hesaba katmayan bir hayat yaşadığımızdan başka bir şey söylemiyor. Ecelin her an gelebildiği, her an huzura çıkabilecek olmanın somut ve kunt gerçeği bize yeterince gerçek gelmiyor.
İnsan böyle bir şey. Nerede, hangi yaşta olursa olsun, kabuğunu kırıp içine baksan içi cilk yara. Yarasız, dertsiz, sırsız insan yok da, işte kimisi üstünü iyi örtüyor. Ben de örttüm.
O kadar kapattım ki, kendim bile sormadım kendime.
..
Kaçmayı daha kolay buldum. Her şeyden, herkesten kaçmanın soluklanacak bir durağı var, ama kendinden kaçıyorsan durmadan kaçıyorsun, durduğun, dinlendiğin bir an bile olmuyor. Şunca senedir yaptığım bundan başka bir şey değildi. Kendimi yarım hissediyordum. Yarım yamalak... Bu yarımlığı hatırlamamak için üstünü örtüyordum kendimin. Görünmez olana kadar.
Neşe bulaşıcıdır falan diyorlar. Yalan. Neşe kolonya gibi bir şey. Dökünüyorsun, o an ferahlıyorsun. Sonra uçup gidiyor burnundan, elinden, üzerinden. Kasvet öyle değil ama, zamk gibi, bulaşıyor ve dokunan herkese yapışıyor.
Klasik Arapçayı karakterize eden yaratıcılık, letafet ve tasvire odaklanma, kısmen Arapların eski kelimelerden yeni kelimeler türetme biçimiyle açıklanır.
..fiil ve isimler bile Arapların ortaklaşa tecrübe ettiği bir tasvir veya sahneden türetiliyordu. Somut veya elle tutulur bir şekilde idrak edilemeyen ve "muhakeme etmek" "anlamak" manasına gelen 'akale kelimesini örnek verelim. Araplar bu kelimeyi, seyahatte istirahat ederken seyyahların kafasına sardığı ve daha sonra develerini bağlamak için kullandığı ipe işaret eden 'ikāl isminden türetmişlerdir.
Aklını kullanmak ile hayvanı bağlamak için
ip kullanma arasında nasıl bir bağlantı vardır? Araplar, ipin deveyi kısıtlaması gibi kişinin ahmakça davranmasını engelleyen şeyin de akıl olduğunu savunur. Böylece akletme kavramı, yaratıcı bir şekilde Araplar arasında yaygın bir deneyimi temsil eden bir hadiseden türetilmiştir.
SPOİLER YOKTUR.🤗
Sizi alışılagelmişin dışında ,farklı mı farklı bir kitapla tanıştıracağım hanımlar ve beyler.Yalnız üzüntümü beyan ederek başlamak istiyorum.Kitabın 60 okunmasının olması beni bir hayli üzdü.(Sebebini incelemenin devamında anlayabilirsiniz) Kitap ülkemizde birçok ünlü yayınevi( Can,yky, doğan kitap)tarafından basılmış olmasına
Gerçek savaş acımasızdır. Savaş edebiyatı sırtüstü uzanıp okurken güzel ve kahramanca
gelir. Ben de bir kez savaşa katılmak istiyorum, diye merak edersin. Ancak işin gerçeği farklıdır. Nadiren gerçeklik tasvir edilince de sansür uygulanarak yayılması engellenir. Yoşitsune'nin savaş resimleri var. General Nogi'nin şiirleri var. Ancak atom bombasının güzelliği nerede acaba? O gün, o anda bu topraklara yayılan cehennem manzarasına tek bir bakış dahi atsaydınız yeniden savaşmak için aptalca bir duyguya kapılmazdınız kesinlikle.