Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Genç Yazar

Ey zevk ve lezzete müptelâ insan! Ben yetmiş yaşımda, binler tecrübelerle ve hüccetlerle ve hadiselerle aynelyakîn bildim ki, hakikî zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnız imandadır ve iman hakikatleri dairesinde bulunur. Yoksa, dünyevî bir lezzette çok elemler var. Bir üzüm tanesi yedirir, on tokat vurur, hayatın lezzetini kaçırır. Ey hapis musibetine düşen bîçareler! Madem dünyanız ağlıyor ve tatlı hayatınız acılaştı. Çalışınız, âhiretiniz dahi ağlamasın ve hayat-ı bâkiyeniz gülsün, tatlılaşsın. Hapisten istifade ediniz. Nasıl bazen ağır şerait altında, düşman karşısında bir saat nöbet, bir sene ibadet hükmüne geçebilir. Öyle de, sizin ağır şerait altında her bir saat ibadet zahmeti, çok saatler olup o zahmetleri rahmetlere çevirir. RNK-Şuâlar/599
Reklam
Erdemsiz insan varlıkların en vahsisi, en adalet bilmeyenidir, cinsel tutkunlukları ve oburlugu bakımından da et kötüsüdür. Oysa adalet devletin orta direğidir; çünkü siyasal toplumun temeli haktır ve hak neyin adaletli olduğuna karar vermenin ayracidir.
Zekasıyla önceden görebilen bir kimse, doğaca yönetici ve efendidir, oysa beden gücüyle bunları yapabilen bir kimse doğaca köledir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Dünya madem fânidir. Hem madem ömür kısadır. Hem madem gayet lüzumlu vazifeler çoktur. Hem madem hayat-ı ebediye burada kazanılacaktır. Hem madem dünya sahipsiz değil. Hem madem şu misafirhane-i dünyanın gayet Hakîm ve Kerîm bir müdebbiri var. Hem madem ne iyilik ve ne fenalık cezasız kalmayacaktır. Hem madem ‎لاَ يُكَلِّفُ اللهُ نَفْسًا اِلاَّ وُسْعَهَا 1 sırrınca teklif-i mâlâyutak yoktur. Hem madem zararsız yol, zararlı yola müreccahtır. Hem madem dünyevî dostlar ve rütbeler kabir kapısına kadardır. Elbette, en bahtiyar odur ki, dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, mâlâyâni şeylerle ömrünü telef etmesin, kendini misafir telâkki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin, selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin RNK-Şuâlar/589
Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır. RNK-Mektubat/669
Reklam
Türbeleri acmak ve girmek hapis cezasına carptirilmasini gerektiren bir suçtu. Ben bu cezayı göze alarak Istanbul 'daki bütün türbelere girmiş, incelemiş, elimden geldiği kadar kıymetli eserlerin ömürlerini uzatmaya çalışmıştım
Bir memlekette rejim değişebilir, hükümet, idare şekli değişebilir amma bir milletin tarihi değiştirilmez, yok sayılmaz.
Mehmet Emin Ağa'nin sebilinden, türbelerden ve mektepten sonra set üzerinde Çakır Dede'nin mescidi, zaviyesi,türbesi, ve haziresinde kabristani bulunuyordu. Bir ara bu mescid,zaviye ve türbe bir meyhaneye kiralanmisti. Burada yatan Velinin sandukasi kaldırılmış dans salonu haline getirilmişti. Kabristanın taşları da sökülerek yok edilmişti, yeri açık hava gazinosu hâline getirilmişti
Artık bir kitap ve kütüphane siyasetimiz olmalıdır. Kitaplarımızı harıl harıl kurtlar kemiriyor. Geçen gün Nur i Osmaniye de iki memur ellerine iğne almışlar kitaplarının kurtlarını temizliyorlardi. Fakat ciltler bozuluyordu. fenni temizleme makinelerimiz olmalıdır. Bir müddet evvel eski Türk ve İslam eserleri Müzesi'nde yapılan bir temizleme sonunda pırlanta kıymetindeki kitapların içinden tam iki kalbur kurt çıkmıştır(1935)
Evet tabiatın perdesi ile Allah'ın nurunu görmeyen insan, herşeye bir uluhiyet(ilahlık) verip kendi başına musallat eder (Sözler 539.sh - Risale-i Nur)
Reklam
Şu zamanın nazarı, evvelâ ve bizzât saadet-i dünyeviyeye bakıyor ve ahkâmları ona tevcih ediyor. Halbuki Şeriatın nazarı ise, evvelâ ve bizzât saadet-i uhreviyeye bakar, ikinci derecede -âhirete vesile olmak dolayısıyla- dünyanın saadetine nazar eder. Demek şu zamanın nazarı, ruh-u Şeriattan yabanidir. Öyle ise, Şeriat namına içtihad edemez. Sözler - 482
Başka Peygamberler, birer kavmi , birer milleti doğru yola götürmekle vazifelendirilmişlerdir ve onlar bu vazife için bile yardımci istemişlerken Peygamberimiz irk renk dil farkı gözetmeden bütün insanları tek başına düzeltmeye doğrultmaya memur ediliyordu
Evet, biz bir cemiyetiz ve öyle bir cemiyetimiz var ki her asırda üç yüz elli milyon dâhil mensupları var. Ve her gün beş defa namazla o mukaddes cemiyetin prensiplerine kemal-i hürmetle alâkalarını ve hizmetlerini gösteriyorlar. اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ kudsî programıyla birbirinin yardımına dualarıyla ve manevî kazançlarıyla koşuyorlar. İşte biz bu mukaddes ve muazzam cemiyetin efradındanız. Ve hususi vazifemiz de Kur’an’ın imanî hakikatlerini tahkikî bir surette ehl-i imana bildirip onları ve kendimizi idam-ı ebedîden ve daimî, berzahî haps-i münferidden kurtarmaktır. Sair dünyevî ve siyasî ve entrikalı cemiyet ve komitelerle ve bizim medar-ı ittihamımız olan cemiyetçilik gibi asılsız ve manasız gizli cemiyetle hiçbir münasebetimiz yoktur ve tenezzül etmiyoruz. … Dünyaya karışmak arzusu bizde bulunsaydı böyle sinek vızıltısı gibi değil, top güllesi gibi ses ve patlak verecekti
Uzun ama okuyunuz
Ey insan-ı gafil! Gel bir kerre düşün ve bu risalenin üç makamında beyan edilen "Üç Meyve, Üç Muktezi, Üç Hücceti" nazara al, bak ki; bu kâinatta tasarruf eden ve en cüz'î bir şifayı ve en küçük bir şükrü dahi nazara alan ve sinek kanadı gibi en az bir san'atı, başkalarına havale etmeyen ve vermeyen ve lâkayd kalmayan ve en basit bir tohuma bir ağaç kadar vazifeler ve hikmetler takan ve kendi rahmaniyetini ve rahîmiyetini ve hakîmliğini herbir san'atıyla ihsas eden ve kendini herbir vesile ile tanıttıran ve herbir nimetle sevdiren bir Sâni'-i Kadîr, Hakîm, Rahîm, Alîm hiç mümkün müdür ki ve hiçbir cihetle kabil midir ki, kâinatı manen istila eden mehasin-i hakikat-ı Muhammediyeye (A.S.M.) ve tesbihat-ı Ahmediyeye (A.S.M.) ve envâr-ı İslâmiyeye karşı lâkayd kalsın? Ve hiçbir cihetle mümkün müdür ki; bütün masnuatını yaldızlayan ve bütün mahlukatını sevindiren ve kâinatı ışıklandıran ve semavat ve arzı velveleye veren ve küre-i arzın yarısını ve nev'-i beşerin beşten birisini ondört asır bilâ-fasıla saltanat-ı maddiye ve maneviyesi altına alan ve daima o muhteşem saltanatı Hâlık-ı Kâinat hesabına ve namına süren risalet-i Ahmediye (A.S.M.), o Sâni'in en mühim bir maksadı, bir nuru, bir âyinesi olmasın? Hem Muhammed (A.S.M.) gibi aynı hakikata hizmet eden enbiyalar dahi o Sâni'in elçileri ve dostları ve memurları olmasın? Hâşâ, mu'cizat-ı enbiya adedince hâşâ ve kellâ!.. (Şualar 36.sh - Risale-i Nur)
Şeytanın yaratılışında bile hayir vardır. Üstad ne güzel izah etmiş
Amma fena ve zeval ve mevt ise, Yirmidördüncü Mektub'da gayet kuvvetli ve kat'î bürhanlar ile isbat edilmiş ki: Onlar umumî rahmete ve ihatalı hüsne ve şümullü hayra münafî değiller, belki muktezalarıdırlar. Hattâ şeytanın dahi, manevî terakkiyat-ı beşeriyenin zenbereği olan müsabakaya ve mücahedeye sebeb olduğundan, o nev'in icadı dahi hayırdır, o cihette güzeldir. Hem hattâ kâfir, küfür ile bütün kâinatın hukukuna bir tecavüz ve şerefini tahkir ettiğinden, ona Cehennem azabı vermek güzeldir. Başka risalelerde bu iki nokta tamamen tafsil edildiğinden burada bir kısa işaretle iktifa ediyoruz. (Şualar 31.sh - Risale-i Nur)
68 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.