✨”İnsanın hayatı, insanın hayalidir”✨
diyor Gide. Bir bakıma doğru. Ya da “doğru” demem için bir yığın sebep olmalı. Bir mahkûma, “bugün asılacaksın, fakat...” deseler, buradaki fakat kelimesi bir af bildirisi gibi gelir ona.
Saatimin akrebi on ikiyi çoktan döndü. Birlerle, ikilerle flört ediyor şimdi. Dışarısı loş, gri, kasvetli. Arada yağmur yağıyor. “Arada yağmur yağmur yağıyor”u binlerce geçiriyorum kafamdan. Ama olmuyor işte, yıkanası bir yüreğim yok bugün. Neden mi?
Ve her yerde birden oluyorsun sanki. Ya da ben her yerde karşına çıkıyorum. Duvarlara, tahta perdelere, eski taş binalara, hatta gökyüzüne, denizlere yapıştırılmış afişlere benzetiyorum kendimi
Nâzim’ın bir şiirinde geçer hani, “İkinci bir insan gibi yaşıyorsun içimde.” Ben de şöyle söylüyorum: Ben sende doğayı buldum. Pazartesileri çok seviyorum. İki sebebi var bunun. Birincisi, senden mektup alabileceğimi düşünmek. ikincisi, İstanbul’dan
Pazartesi günü ayrıldığın için, Pazartesi günleri bir gün geri döneceğini çağrıştırıyor bana. Seninle aynı şehirde yaşadığımı bilmek. Bunu taşıyan bütün Pazartesiler.
Bir plaktan söz açmıştım sana. Carl Orff’ un Carmina Burana’sıymış. Geçen gün bir daha dinledim, yeniden sevdim. Mistik, biraz Bizans kokan, yer yer operet atmosferi ve öfke. Büyük bir yapıt değil belki ama çok güzel.