Romanlara, şiirlere, çoğu klasiklere bakıyorum da bu mutluluğumu tamamıyla tarif etmeye bunların hiçbirini yeterli bulamıyorum. Aşkı bir kadeh içine sığdırmaya kalkışmak gibi "aşk kadehi" tabiri ve "bir içim şerbet" gibi nitelemelerle ne kadar küçültmeye kalkışıyorlar. Oh, ben bunu böyle görmüyorum! Bizim aşkımız böyle değildir. Pek büyüktür, pek geniştir. Öyle kadehler içine sığacak, bir yudumla bitecek şey değildir. Nasıl anlatayım! Bu bir derya gibidir. İşte sanki ben de onun içine düşmüşüm de boğuluyormuşum gibi bir halde bulunduğumdan bu halimi de anlamaya gücüm yokmuş. Ancak boğulduğum halde ben ölmüyorum, bu beni öldürmüyor. Bilakis yudum yudum hayat veriyor. Demek ki ben abıhayatta boğulmuşum.
Bana diyordun ki, "Bana bu yoldaki mutluluklarından bahset ki bari senin mutluluğun yüzünden memnun kalayım. Bana tatmak nasip olmayan bir şeyi senin tarifinle öğreneyim." Bunu sana nasıl tamamıyla tarif edeyim kardeşim, bunu tatmayana anlatmak zordur. Zira buna örnek verilecek ve benzetilecek hiçbir şey bulunamaz. Eşe duyulan sevgi, eşe duyulan aşk! Oh! Bunun sınırı ve sonu olur mu ki söz ve yazının bunun tamamını nitelemeye gücü yetsin. Bu her aşk ve sevgiye benzemez. Hatta bazı çılgınca sevdalara da benzemez. Aşk ve hakiki sevgiyi eşler arasında aramalı. Zira bunun saflık ve yüceliği ancak orada kararlaştırılabilir.