Koşuşturmaca içerisinde her şeyi es geçiyor, giden zamanın farkına hiçbirimiz varamıyorduk. Hep bir şeyler için yaşıyor, kendimiz için hiçbir şey yapmıyorduk. Ne yazık ki bu dünya böyle dönüyordu.
Güne öyle bir enerjiyle başlamıştım ki günaydın diye avazım çıktığı kadar bağırmak istiyordum. Hayallerimle, hayata yeniden merhaba dedim. Buradaydım ve pes etmiyordum. Duygusal bir insan olabilirdim ama hayatı dolu dolu yaşamayı da seviyordum.
Kimse beni filmlerdeki, romanlardaki gibi sevmeycekti. Hiçbir zaman Ferhat'ın Şirin'i, Romeo'nun Juliet'i, Kafka'nın Milena'sı olamayacaktım. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken insanların tuhaf bakışları umurumda değildi. Sadece bedenim değil, kalbim de yorgundu.
"Kendinizi bir renk olarak tanımlasanız hangi rengi seçerdiniz?"
Kaşları çatılırken, "Bilmem," diye mırıldandı, sonra sesi biraz daha yükseldi. "Hiç düşünmedim."
"Mesela ben maviyim," dedim. "Çünkü mavi umudun, hayallerin, beklentilerin rengidir.