Eserde, genç ve yakışıklı Dorian Gray'in portresine onun kendi isteği üzerine yüklenen lanet ve bu lanet üzerinden toplumun ahlak, güzellik ve ruha bakışı anlatılıyor. Yazar kişinin yaptığı kötülüklerin onun yüzünde de iz bırakacağına inanıyor. Yaptığı her kötülükte portresi değişirken kendi masumluğunu, güzelliğini ve gençliğini koruyan Dorian'ın ruhu kirlenirken bedensel görünümünü koruması ve bundan güç alarak hiçbir zaman suçluluk hissetmeyişi bize insanın günaha ve ahlaka bakışını da sorgulatıyor. Kısaca eserde genel olarak dış güzellik ve gençlik saplantısı, ahlak, suçluluk ve özbenlik üzerindeki derin sorgulamaları ön plana çıkıyor.
Yazarın özellikle dönemin üst sınıfının iki yüzlülüğü üzerinden toplumsal ve ahlaki normları sorgulamasını sevdim ama karakterlerin, özellikle Lord Henry'nin diyalogu monologa çeviren bitmeyen konuşmaları okuma zevkimi epey düşürdü. Kitaptaki sembolizm, dönem eleştirileri ve verilmek istenen mesajdan dolayı belki böyle konuşmalar gerekliydi ama çoğu yerde felsefi düşüncelerini de sürükleyici bir üslupla aktarabilen Dostoyevski akıcılığı ya da vermek istediği mesajı bir cümlede vurucu ama sade bir dille veren Çehov hızı aradım. Bu açıdan kitap benim için biraz durağandı. Elbette bu Wilde'in yazın kimliği ve onu başka yazarlarla kıyaslayarak okumak da çok yanlış. Ben henüz yazarı tanımadığım ve üslubuna alışamadığım için bocaladığımı düşünüyorum. Bu bocalamayı saymazsak güzel bir kitaptı.