Sürgün limanlarından biri olan Trabzon'da 1863 kışında her
gün yirmi ila elli Çerkes hayatını kaybediyor, izleyen bahann
en kötü günlerinde ise bir günde 500 kişinin öldüğü oluyor-
du; sadece Trabzon'da 300.000 kişinin öldüğü tahmin ediliyordu.
53 Bu korkunç tablo içinde hür ya da köle fark etmeksizin sahipsiz kalmış çocukların köle hükmünde satılmış olması da ihtimal dahilindedir. ltalyan tarihçi Fabio Grassi soykırım sonrasında hayatta kalabilen Çerkes muhacirlerin sefaletini şu şekilde ifade etmekteydi:
Soykırım sonucunda hayatta kalmayı başaran Çerkes ailelerin pek çoğu, bir şeyler kazanmak ya da kurtarmak için kendi çocuklarını köle olarak satmış ya da satmaya kalkmıştır. O yıllarda Şeyhülislam'ın makamı, yasadışı biçimde köle olarak satıldığını iddia edenlerin şikayetleriyle dolup taşıyordu.
Şerefli ve ölmez ideallere bir tek hamle ile varıldığını tarih pek az yazar; fakat tarihin daima yazdığı şey, azim ve sebatla, ümidi kesmeyerek yapılacak hamlelerin bir milleti ideallerine herhalde ulaştıracağı ve ulaştırdığıdır.
✿✿✿
Akordeon tutan parmaklar bir anda çıldırıyor ve birbiri ardına notalar savruluyor meydan yerine. Sıra sıra dizili gençler düğünün tam göbeğinde raksa başlıyor. Koca cüsseleriyle parmaklarının üzerinde kâh koşuşturuyor, kâh iki arşın yükseğe sıçrıyorlardı.
Düğün yerini seyrediyordum ufacık bir tepeden. Cezbeye gelen civanların naraları Nartlar'ı uyandırıyor ve imrendiriyordu. Alkışlarla ritim tutuyordum bu şölene.
Derken nereden geldiğini kestiremediğim bir takvim yaprağı düşüyordu ayaklarımın dibine!
O an dugün duruyor, kahkahalar feryatlara dönüşüyordu! Minik ayaklar can veriyordu gözlerimin önünde. Kadınlar hunharca katlediliyor, erler kahpe kurşunlarla şehit düşüyordu. Mescitler harabelere, evler kabirlere dönüyordu ansızın. Kurşunlar yağıyordu gecenin orta yerinde. Bense yerdeki takvimi alıp uzaklaşıyordum oradan. Bu dehşetin günlüğü duruyordu ellerimde!
Sevgili Henâ,
Takvimin üzerinde 21 Mayıs 1864 yazıyordu.
✿✿✿
Akordeon tutan parmaklar bir anda çıldırıyor ve birbiri ardına notalar savruluyor meydan yerine. Sıra sıra dizili gençler düğünün tam göbeğinde raksa başlıyor. Koca cüsseleriyle parmaklarının üzerinde kâh koşuşturuyor, kâh iki arşın yükseğe sıçrıyorlardı.
Düğün yerini seyrediyordum ufacık bir tepeden. Cezbeye gelen civanların naraları Nartlar'ı uyandırıyor ve imrendiriyordu. Alkışlarla ritim tutuyordum bu şölene.
Derken nereden geldiğini kestiremediğim bir takvim yaprağı düşüyordu ayaklarımın dibine!
O an düğün duruyor, kahkahalar feryatlara dönüşüyordu! Minik ayaklar can veriyordu gözlerimin önünde. Kadınlar hunharca katlediliyor, erler kahpe kurşunlarla şehit düşüyordu. Mescitler harabelere, evler kabirlere dönüyordu ansızın. Kurşunlar yağıyordu gecenin orta yerinde. Bense yerdeki takvimi alıp uzaklaşıyordum oradan. Bu dehşetin günlüğü duruyordu ellerimde!
Sevgili Henâ,
Takvimin üzerinde 21 Mayıs 1864 yazıyordu.