27 temmuz 1918’de Karlsbad’dan İstanbul’a hareket eder. Viyana’da, Birinci Dünya Harbinin korkunç afeti İspanyol nez­lesine tutulur. Hastalık yaygın, korkunç ve öldürücüdür. Fa­kat kurtulur. İstanbul’a gecikerek gelir. İstasyonda kendisini karşılayan yaverinden öğrenir ki, kendisini çağıran yeni pa­dişahın yeni başyaveri Müşir (Mareşal) Ahmet İzzet Paşadır. İzzet Paşa ile konuşmasında, bu davetin pek belirli bir sebe­bi olmadığı anlaşılır.
Sayfa 311
Hükümet Boğaz’a, daha Türkiye harbe girmeden torpil dö­şemişti (27 eylül 1914).
Sayfa 239
Reklam
Bu dram yalnız sanayileşmemiş Üçüncü Dünya ülkelerinde yaşanıyor. Batı Avrupa’da komünistler, parlamenter demokraside yerlerini almışlardır, ülke yönetimine katılmaktadırlar. Batı Avrupa’nın gelişmiş toplumlarında “komünist” ile “düşman” kavramları özdeşleşmemiştir ve eş anlama gelmez. İlkel bir yaklaşımın ürünü olan bu özdeşleşme, çoğu Üçüncü
GAYB MESELESİ
Gaybı Allah bilir ama Nur Risaleleri'nden yaptığımız bu alıntılardan, evliyanın gaybı bildiği sonucu çıkmaktadır.(Hâşâ) Nitekim bu kanaat Nur Risaleleri'nde açık olarak belirtilmiştir: Madem Hz. Ali (R.A.) "ene medînetu'l-'ilmi ve 'aliyyun babuha" hadisine mazhardır. Hem madem Şah-ı Velayet ünvanını alarak
Sayfa 216 - Süleymaniye vakfıKitabı okuyor
27.Bölüm: Birinci Ev.
(Bir Ay Sonra) Adım adım ilerler hayat. Adımlarını ne kadar büyük atarsan o kadar hızlı ilerlersin ve o hızda olur biter her şey. O yüzden küçük adımlar daha güzel gelir hep, her şeyi yavaş yavaş yaşamak, hayatın detaylarını bilmek, görmek, yavaş ve sakin ilerlemek... Yaşamak yavaş bir iştir. Hayat hızı sevmez. Bu bir ay bana bunu öğretti. Adım adım ilerledim, yavaş yavaş...
Nefsin mertebelerinden 'Nefs-i Radıye' , Allah ' tan gelen her şeye razı olmuş nefs, demektir. 'Nefs-i mardiyye' ise, Allah'ın kendisinden razı ve hoşnut olduğu makbul nefis, anlamına gelir. Kulun Rabbinden razı oluşu ile Rabbinin kulundan rızası arasında mühim bir ilişki vardır. Kur'an bu mertebelerden bahis sadedinde şöyle buyurur: "Dön Rabbine O senden razı sen de O'ndan razı olarak (rddıyeten mardiyye) dön de gir kullarımın arasına ve ardından cennetime" (Fecr, 89/27-30) . "Allah onlard an razı, onlar da Allah'tan ... İşte bu, Rab/erinden korkan kimselere ait bir mazhariyettir" (Beyyine, 98/8) .
Reklam
Kendini Ölçüye Vurabilmek
… Kendimizi tanımak irfanın varabileceği en yüksek merhale. (Jurnal, 27.3.1983)
Sayfa 21 - İLETİŞİMKitabı okuyor
Lokmân Sûresi, 27. Âyet
Eğer yerdeki ağaçlar birer kalem olsa deniz de mürekkep olsa ardından yedi denize ona katılıp yardım etse yine bunlar tükenir de Allah'ın kelimeleri tükenmez. Şüphesiz Allah mutlak galip, mutlah hüküm ve hikmet sahibidir.
27
Işık, ah nerede aşık ? Onu arzunun tutuşan ateşiyle yak. Gök gürüdüler ve rüzgar boşlukta uğuldayarak eser. Gece kara taş gibi siyah. Saatler karanlıkta geçmesin. Aşk lambasını kendi hayatınla yak!
Guernica adlı tablo Picasso'nun en ünlü eseri olarak bilinir. Savaşın acı yüzünü net olarak gösteren bu büyük tabloda, 27 Nisan 1937 yılında, İspanya İç Savaşı sırasındaki Alman bombardımanı sembolize edilir. O dönemde Picasso, Paris'te bulunuyordu. Atölyesinde resmi tamamlamak üzereyken içeri bir Alman subay girer. Resme uzun uzun baktıktan sonra "Bu resmi sen mi yaptın?" diye sorar. Picasso öfkeli bir şekilde, "Hayır! Siz!" cevabını verir.
Elma YayıneviKitabı okudu
Reklam
Geceyi gündüze, gündüze de geceyi katarsın. Bini uzatır, diğerini kısaltırsın. Bunun tersini de yaparsın. Böylece yılın yaz ve kış mevsimlerinde gece ve gündüzün uzunluğu birbirinden farklı olur. Âl-i İmrân 27.
ABD, Türkiye yakın tarihinin en demokratik denebilecek anayasasını getiren 27 Mayıs 1960 hareketinin önünü kesmek için, istihbarat örgütü CIA aracılığıyla Komünizmle Mücadele Derneği'ni (KMD) kurdurmuştu. Fettullah Gülen de bu derneğin Erzurum kurucu başkanıydı.
Ayette de buyrulduğu gibi çoğunluk fani olanın peşinde bir ömür tüketmektedir: "Şu insanlar, çarçabuk geçen dünyayı seviyorlar da önlerindeki çetin bir günü (ahireti) ihmal ediyorlar." (İnsan Suresi, 76/27.)
Sayfa 138 - Timaş YayınlarıKitabı okuyor
Mister King: — Bulgarları Yunanlılara tercih etmez misiniz, diye sordu. Hiçbirini tercih etmiyorduk. Bu toplantı bittiği zaman, hepimiz nefes aldık. Süleyman Nazif Bey’in o vakur kafasıyla, harikulâde gözlerinin bakışını hiç unutmam. Benim elimi bir küçük çocuğu himaye eder gibi tutmuş: — Bize bugün analık et. Bizim için de tercümanlık yap, demişti. Onlar Doğu Anadolu’yu temsil ediyorlardı. Süleyman Nazif Bey konuştu. Şüphe götürmez bir Türk çocuğu olanlar, Doğu Anadolu’da Ermenistan istemiyorlardı. Heyetten birisi kıtalden bahsetti. Süleyman Nazif sinirlendi. Bu kıtalin nasıl iki taraflı olduğunu, Türkler kadar Ermenilerin de mesul olduğunu anlattı. Sözleri Wilson’un 27 Eylül 1918’de vermiş olduğu nutku hatırlatıyordu. — Tarafsız bir adalet, hiçbir tarafı ayırt etmemek lüzumunu taşır. O, öyle bir adalettir ki, mevki ve taraf tutmadan herkesin müsavi olan hakkını tanır. Bu mülâkat çok acı oldu. Muazzam bir masa etrafında oturan heyetle, sağ taraftaki siyahlar giyinmiş dört Türk vatandaşın facia ifade eden yüzleri hâlâ hafızamdadır. Ben, orada sadece bir tercüman değil, biraz da avukat vaziyetindeydim. Odadan çıktığımız zaman, Süleyman Nazif Bey’in yüzünün son derece sararmış olduğuna dikkat ettim. Kapıda birbirimizden ayrıldık. Son Telgraf’ta, 1924’te “Edib Kızı Halide” adlı makalesi ile bu günü hatırlatıyordu.
27 Milyon Oy veren AKP'yi müslüman sanıyor
4. Yönetmelikte bulunan % 1.2 ve daha az etil alkol bulunması halinde etikette belirtilmesi mecburi değildir" ifadesi kaldırılmalı, alkol miktarı ne olursa olsun, mutlaka belirtilmelidir.