Süreyya Aydemir'in belirttiği gibi "Halk Partisi, diğer partiler içinde ve halkın oyları ile, yani bir parlamento mücadelesi yaparak gelmiş bir parti değildi. O bir devlet partisiydi. Bir devlet, yani biraz da dikta partisi olmak hakkını, 1919'dan beri gelen olaylardan ve hepsinin üstünde de Atatürk'ün ebediyen tartışma kabul etmezliğine bağladığı hatıralardan alıyordu"54 ve bu nedenle totaliter bir sistemi kolaylıkla teşkil etmişti. Fakat, söylem olarak sürekli halkın iradesi ifade olunuyordu. Genel Sekreter Şükrü Kaya'nın 27 Aralık 1936 tarihli konuşması buna bir örnek teşkil eder: "Halkın ekseriyetinin intihabını kazanmak memleketi idare etmek için kafi değildir. İntihabı kazanarak memleketi muayyen bir müddet için idare etmek kafi gelmez. Bu bir nevi diktatörlük olur. Atatürk inkılabı her nevi diktatörlüğü reddeden bir rejimdir. Halk her zaman her yerde kendisinin vekil ettiği mebuslarının ve hükümetin işlerini murakebe edebilmelidir. Atatürk'ün kurduğu halkçılık budur"55 Ancak, teori ile pratik arasındaki uçurumu yorumlayacak söz bulmak zordur.
54 Aydemir, İkinci Adam, C.III, s.92
55 Burçak, Türkiye'de Demokrasiye Geçiş, s. 12