Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
Kum taneleri var ya onlardan birindeyim
Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte
Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum
Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
Sesin bir
İnsan bazen kendi kendine müebbet biçer.Hepimiz kafamızın içinde pişmanlık hapishaneleri taşırız öyle ki sebep oldukları vicdan azabından ve acıdan kurtuluş yoktur..
Daha çok anlat” dedim.
“Hoşuna gidiyor mu?”
“Çok."
Elimden gelse seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum.
“Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?”
“Gider gibi yaparız.”
MENSUR ŞİİRLER
"ÖYLE GÜZELSİN Kİ KUŞ KOYSUNLAR YOLUNA"
Bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu. Hep böyle mi bu?
Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer…
Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına aynalarla kaplattım, ölü ben’im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden! Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben. Oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.
Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
“Öyle güzelsin ki
kuş koysunlar yoluna”
Hayatta hiçbir şey ona kıymetli görünmemiş, peşinden koşmak, erişmek, sahip olmak arzusunu vermemişti. Etrafına daima bir yabancı gözüyle bakmış, hiçbir yere bağlanmak arzusu duymamış, bu yalnızlığının gururu içinde memnun olmaya çalışmıştı. Şimdi ilk defa bir şey istiyor, hem de korkunç bir şiddetle istiyordu. Fakat niçin bu istek bir imkansızlıkla beraber gelmişti? Niçin hayatının bu en büyük arzusunu, şimdiye kadar belki yine içinde, fakat en gizli yerlerde saklı duran bu arzuyu, hapsedildiği yeri parçalayarak ortaya çıkar çıkmaz, öldürmeye mecbur kalıyordu?.. Niçin? Kimin için?
Yoktun!
Kim bilir kaç gece odamı kelebek bastı,
aşkına adanmış hayallerim hasretinden kim bilir kaç ormanı yaktı!
İçimde her gece biraz daha yetim kalan çocukluğum,
içimi milim milim kemiren yokluğunla aynı paydalarda eşitlenemedi,
ölümden beter hasretin hiç sadeleştirilemedi!Hayalinle sevişirken yastığımı sırılsıklam eden gözyaşlarım,
delirmiş
Onu geri döndürmek için ne gerekiyorsa yapın diye emretti gardiyan ve böylelikle devletin daha sonra kendisini öldürebilsin diye ölmek üzere olan bir adamı kurtarabilecegini de öğrenmiş oldum...
Karanlık ve cehalet,peşine taktiği kitleleri uçurumdan aşağı yuvarlarken onlara rüzgarı arkalarına aldıkları hissini verir.Yazarin görevi ,zafer çığlıkları atarak düşenlere uçurumu haber vermektir.
Kolay iş değildir bu...
Çünkü cehalet körlestiricidir...