"Onlar o kadar kahramanken senin oturup ağlamanda insanlığımıza yakışmaz. Altmış altı oynar gibi gülerek ölüme giden laz takacıdan, mavnaya cephane yüklerken "Ne var?" diye tekneye çıkmak isteyen gümrük muhafaza memuruna sarılıp beraber denize atlayarak beraber boğulan hamal Kürt Muso'yu, tevkif edilecek arkadaşlarına kaçma fırsatı vermek için elini mahsustan dişliye kaptıran tesviyeci Ahmet Ustayı, doğma büyüme lstanbullu olduğu, ömründe bir kere bile Heybeli'ye geçmediği halde, sınıftaki kürsüsünün altında kendisini Şeytan Adasına götürecek kadar tehlikeli belgeler saklayan genç öğretmenleri, tavuk kesemeyecek derecede yufka yürekli iken işgal kuvvetleri zabitlerini karanlıkta bıçaklamaktan çekinmeyen esnaftan, ameleleri, burada kalmak emrini alınca, gidip döğüşemeyeceklerine ağlayan, Trablusgarp'ta, Balkan'da, Seferberlikte durup dinlenmeden döğüşmüş subayları, gizli teşkilata çalışan 10-12 yaşındaki çocuk Murat'lan, polis müdüriyeti zindanlannda, Kuvayı Milliyecilere işkence ederken, ilk fırsatta, kulaklarına eğilip: "Biraz daha dişini sık kardeşim ... Döğmekten şimdi vazgeçeceğiz. Aman söyleme!" diye fısıldayan polis neferlerini, hele hepsinin üstünde, bizim İzmirli Niyazi'yi düşün!"