En çok, "seni seviyorum" dediği zaman ne diyeceğimizi düşünürdük. "Ben de mi" yoksa... Yoksa yetmezdi ki yetmezdi ki kuru kuruya, "seni seviyorum" lafı, başka bir şey bulmalıydık, başka bir gökyüzü cümlesi, kanatlı, kutsal bir deyiş, daha öncekilerin birbirine hiçbir zaman söylemediği, yüreğine, aklına getirmediği.Sonra, sonra... içimizdeki bu hakiki hayatı bir an için küçümsedik. Dışarıdaki cansız nesnelere kandık. içimizdeki arka bahçelerin kapısını kilitleyip dışarılara çıktık. Dışarıdaki oyuncaklara içimizdeki konuklardan daha fazla değer vermeye başladık. Dışardan sıkılırsak ve tiksintiye dönüşürse arzuladıklarımız bir gün, içimize nasılsa döneriz sandık. Oysa içimiz bize çok muhtaçtı. Hep susuzdu bize. Bir süre bizi bekledi. Sabretti. Sabrederken gözledi... Küçük, mahçup fısıltılarla haberci sızılarını gönderdi bize. "Dön bana, ben buradayım, dışarıdaki hayatı anlamlı kılan bendim, Ben olmazsam dışarısı da olmaz" diye...
Insan kendini bilmeli, bu nedenle kendini bilmezlerin söylediklerinin ve yazdıklarının anlamsızlığını onlar adına utanarak fark etmeli. Unutulmamalıdır ki gereksiz eleştiri sadece gizli hayranliktir.
Gerektiğinde sesini değil, sözünü yükseltmelidir insan. Çünkü gök gürültüleri değil, yağmurlardır yaprakları yaşatan. Bu nedenle insan eserleriyle konuşmaya çalışmalı, suçlamak ve iftira atmak yerine yazmalı, üretmelidir.