Merdivenlerdeki adam
-Galip Usta-
tuhaf şeyler düşünmekle meşhurdur:
«Kâat helva yesem her gün» diye düşündü
5 yaşında.
«Mektebe gitsem» diye düşündü
10 yaşında.
«Babamın bıçakçı dükkanından
Akşam ezanından önce çıksam» diye
Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye’ye; çağdaşımutasavvıf, kelamcı ve bid**’atçi düşmanlarından çokça iftiralarda bulunulduğu gibi, çağından sonra günümüze kadar da (bu durum) devam edecek gibi görünmektedir. (Meyve veren ağaç taşlanır)
Ancak bu iftiralar arasında en şaşırtıcı olup hasım bid’atçilerin dayanak kabul ettikleri iftira
Nâzımcığım,
Üzülme. Sen orada sıkıldıkça biz burada daha çok azap çekiyoruz.
Bilirsin, benim güzel bir huyum vardır, her felaket karşısında taş kesilirim. Sen de öyle yap, üzülmekle, sıkılmakla, eline bir şey geçmez. Bizi düşünme, ben her işi düzeltirim. Çocuklarının başında ben varım. Yoksa bana itimadın yok mu.?
Sıkılma. Sana kitap gönderdim,
Çiçekli badem ağaçlarını unut.
Değmez,
bu bahiste
geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı.
Islak saçlarını güneşte kurut:
olgun meyvelerin baygınlığıyla pırıldasın
nemli, ağır kızıltılar…
Sevgilim, sevgilim,
mevsim
sonbahar.”
Temyiz 5 yıllık cezasını bozunca Nâzım yeniden yargılandı. Bu kere 4 yıl ceza yedi. 3 yılı Cumhuriyet'in onuncu yıldönümünde çıkarılan genel bağışlama yasasından indirilince, geriye 1 yıl kalıyordu. Oysa Nâzım 1.5 yıldır içerdeydi. Böylece, 6 ay fazlasıyla cezasını çekmiş olarak serbest bırakıldı. Erenköy'e, Mithat Paşa köşküne
Seninle beraber daha çok yerlere bakacağız nişanlım, yıldızlara, dost yüzlerine, Memedimizin gözlerine, güzel günlere, beraber, yan yana bakacağız..
Önümüzde dinç, kuvvetli, dolgun ve manalı bir hayat var daha. Gönlün kocalmasın nişanlım. Bak ben topal bacaklı, ihtiyar bir çınar ağacına benzeyen gövdemin içinde, her dem taze, her dem kuvvetli ve her dem senin ateşinle dolu, aşınmamış, pırıl pırıl bir yürek taşıyorum. Seni düşünürken ben gençleşiyorum. Bacağımın sızısı duruyor. Sen de beni düşünürken genç ol, kuvvetli ol.!
*
Ellerinden öperim
Anacığım Nişanlım (Sayfa: 23)
*
Nazım Hikmet Ran'dan okuduğum 3cü şiir kitabı. Ve her üç kitabı pdf olarak okudum. Bu gün bir yorum yazılmış alıntıladığım gönderime. Noktalama kurallarına dikkat etmediğim için güzelim şiir okunamıyormuş:)
O zaman şöyle bir açıklama getireğim. Öncelikle alıntılar kitaptan birebir paylaşılan dizelerdir. Ki ben kitaba düzeliş vermem. Bu kurallara da aykırı, bildiğim kadarıyla. Her alıntıma da(ilk sayfamı açtığım dönem hariç) sayfa eklerim. Kitapsa yayın evi, pdf ise bu bilgiyi veririm.
Görsellere gelirsek;
1. Okuduğum pdf'ten
2. Alıntıdaki şiirin olduğu kitabın görüntüsü(arkadşımdan rica ettim, sağolsun kırmadı)
3. Yine aynı kitabın bilgileri olan sayfası
4. Şiirin kitaptaki görseli.
5. Görsele özellikle değineğim;
Nazım Hikmet Ran okurları biliyordur, yazar, geneleksel kurallara ve taklide karşı çıkmış ve noktalama kurallarını kaldırmış bir akımı uygulamıştır yazdıklarında. E şimdi ben, "Yazar güzel yamamış, dur gerekeni yapayım," mı deseydim?
Lütfen yorum yaparken önce araştırın, sonra fikir belirtin. İmla hatalarım olabilir, klavye hatası, kopyala yapıştır hatası, ben onu dikkate alır, düzeltir ve teşekkür de ederim. Ama lütfen yorum yaparken kalp kırmamaya da dikkat edin.
salt10.com/nazim-hikmet/#:... kaynak da bırakayım, olur da daha detaylı okumak isteğen olur.
Keyifli okumalar dilerim.
''..hiç kimseden gizleyecek hiçbir şeyimiz olmadığı için: öyle ya, birbirimizi ne kadar sevdiğimizi, yetmiş yaşında ihtiyarlar olduğumuz zaman da bu sevginin aynı berraklık, aynı vefa, aynı temizlik ve derinlikle devam edeceğini, mütemadiyen maddi sıkıntı çektiğimizi, yediğimiz ekmeği büyük emek ve eziyet pahası elde edebildiğimizi, oğlumuzun hasta olduğunu, yani bütün saadet ve felaketlerimizi, bunların hiçbiri utanılacak şeyler olmadığı için, kimseden saklamaya, gizlemeye lüzum görmeyiz, hayatımız berrak bir su gibidir, onu merak edenler üstüne eğilirlerse dibini görebilirler. Uzun lafın kısası, beni mektuplarından, yüreğinin sesinden mahrum etme.''
*
Nâzım Hikmet (5.7.1946) (Sayfa: 7)
*