yere düşmüş, uçmak için çırpınan bir kuş, ağa vurdukça ona şeklini veriyor, ağın ve kuşun sentezi sadece uçmaktan ya da ağın şeklinden ya da kuşun gölgesinden oluşuyor, uçmanın kendisi, kendi yok oluşunun narin düğümleriyle onu kuşatan ağdan kaçmanın katıksız paradoksunda bir an için tutsak kalıyor
-iş yerinde grev var +o zaman iş değişir -tek grev yapan ben olduğum için muhtemelen işten atacaklar
Reklam
Kimse onu terk etmediği için terkedilmişlik bile olmayan bir şey içinde kaybolmuş...
Bana bakın, rüyamda bir meydandaydım ve yerde bir kalp buldum. Eğilip aldım, atıyordu, bir insan kalbiydi ve atıyordu, sonra onu çeşmeye götürüp elimden geldiğince yıkadım, çünkü üzerine yapraklar ve tozlar yapışmıştı ve onu Rue de l'Abbaye'deki polis karakoluna götürdüm. Hepsi düzmece, der Marrast. Onu yıkadın ama sonra saygısızca eski bir gazeteye sarıp ceketinin cebine koydun. Nasıl ceketine koysun ki üzerinde sadece gömlek vardı, der Juan. Ceketim vardı, der Polanco ve kalbi karakola götürdüm ve bana bir makbuz verdiler ki bu rüyanın en acayip bölümüydü. Onu onlara vermedin, der Tell, onu evine götürüp altın sürgülü dolabına sakladığını gördük. Altın sürgülü Polanco'yu bir gözünüzün önüne getirsenize, diyerek güler Calac nezaketsizce. Kalbi karakola götürdüm, der Polanco. Olabilir, der Nicole, ama ikincisiydi herhalde çünkü en az iki tane bulduğunu gayet iyi biliyoruz.
Bir kere daha, başka yerlerden gelen ve beni benim olanların dışına süren bir şeyin merkezine düşmeyi kabul edemem.
Tabi öyle ahım şahım bir şey olacağı yok, ama fark etmez, hiçbir şey, keşfetmek istediğimiz şeyi kurcalamaktan daha iyi olamaz, her ne kadar içten içe bize korku ve tiksinti verse de...
Reklam
51 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.