Feyyaz Yiğit'in okuduğum ilk kitabı. Neden bu kitapla başladım peki. Açıkçası 3. kitabı olması nedeniyle bundan sonra kitaplarını okuyup okumayacağıma karar vermek içindi. Adeta bir giriş biletiydi onun edebiyatına. Beğenirsem kombine alacaktım. Ve evet kombine alacağım. Beklentim orta düzeydeydi kitaba ilişkin. Fakat beklentimin çok üstünde bir roman okudum. Ciddiyetin içindeki o absürd diyaloglar ve düşünceler yüzümü güldürdü. Bir kitap beğenisi kalıbı olarak içimi ısıttı. İçinde olmak istediğim orada olmak orada yaşamak o kahvehanenin her değişikliğine müdahil olma isteği oldu içimde. Bundan sonraki ömrümü o kahvehanenin içinde geçirebileceğime inandırdım kendimi. Gülten'in hikayesi, İsmet'in anlamsız ve saçma konuşmaları, Ekrem'in, Mustafa'nın, Sezer'in hayatları, düşünceleri, duruşlarını çok sevdim. Her karakteri çok benimsedim. En sevdiğim karakterin olmadığı bir kitap oldu bu. Onlar Thunder & Shadows'un bütünüydü ve ben o bütünü bölmeden "olduğu gibi" sevdim.
8-9 senedir kendimi iyi hissetmiyorum
sıkıntılarım iyice arttığında yakın bir arkadaşımı aradım ve dedim ki
bana bak,
kendimi 8-9 senedir iyi hissetmiyorum
bir kızdı parladı, olduğu yerden sıçradı tahmin ediyorum
dedi ki çabuk kalk buraya gel
dedim tabi ki gelirim fakat çabucak gelemem
çünkü biliyorsun
8-9 senedir kendimi iyi hissetmiyorum
olsun
Birbirlerinin gözlerine baka baka kurudular bir müddet, zayıflayıp çirkinleştiler. Bir süre, bu gidişatın birbirlerinden tiksinecekleri bir noktaya varacağını düşünüp endişeye kapılsalar da çok geçmeden anladılar. Kaliteli bir sevginin tesiri altındaydılar. Neydi yani o kadar abartılan mutsuzluk. Onları hep beğenmeye, sevmeye,katlanmaya zorlayan şey, gerçekten yaşamak için lazım olan mıydı? Bunun ne denli büyük bir oyun olduğunu anlamak zor değildi. Gerçekten güzel ve yaşatan bir sevgi vardı. Yaşadıkça birikiyordu ikisinin içinde.
Fedakarlık, duyarlılık ve anlayış, artık ancak bir katili tasvir edebilir. Elimden gelse tüm insanlığın iyi niyetini üzerinden söker, onu sokak ortasında çırılçıplak bırakırdım. Unutmayın, bizi bu tünellerde süründüren onların fedakarlığı, duyarlılığıydı. Onların anlayışla yüzümüze gülen gözleriydi. Güzel hislerinizi bile sahiplendiler ve sizden korudular. İçinizdeki öfkeyle,çirkinlikle başbaşa bıraktılar sizi. Kendinizden utanmalıydınız. Varlığınız dinmeyen bir ağrı olmalıydı ki şefkatle kapınızı çalıp acılarınıza son verebilsinler. Yeni yüzler satılmalıydı sizin için, ki son bulsun yüreğinizdeki sevgisizlik.Birlikte yaşayan düşmanlara dönüştürüldünüz. Fakat iyilik savaşmayı da yasaklamıştı. Bu yoksunluk insan icadıdır.
Klişe bir tanım olacak ancak yer yer güldüren, yer yer düşündüren bir kitap. İsmet, trolllükleri ve anlattığı hikayeleri ile çok başarılı bir karakter. Kitaptaki ana mekan olan Thunder&Shadows'un ortamı bir yandan doğal ve samimi dururken aslında yok artık denecek kadar absürd ve sürreal. Hikayesinden ayrı ayrı 3 kitap daha yazılabilirmiş aslında, her birinin türü ve teması bambaşka olurdu.
Spoiler Uyarısı
Gülten hikayesinin birden kesilmesine ve kitabın sonuna bozulmuş olmama rağmen genel olarak beğendim.
"İşin özeti, insanlar yıkamayacaklarını anladıkları bir duvar gördüklerinde ona çarparak ezilmesinler, o duvarı süslesinler, boyasınlar, o duvara yaslanıp uyusunlar istiyordu."