Böylelikle aziz gibi yaşanan bu çocukluk, burjuvaziye (ve toplumun bu değerli kesimiyle ilişkili tüm orta sınıf alışkanlıklara ve değerlere) karşı sonsuz bir nefrete, yaşamı boyunca herhangi türden bir otoriteye karşı savaşma ihtiyacına ve kendisiyle yakın ilişki kuran bütün insanlar üzerinde psikolojik etki kurma isteğine sebep oldu.
Savaşa neden olan şiddet, "benliğin bir parçası haline gelmiş yokluk"tu.
Sayfa 75 - Gendaş KültürKitabı okudu
Reklam
"Kişi, hayatı yaşarken değerlendiremez yaşam, arkandan gizlice yaklaşır ve sen kendini hayatın içinde bulursun."
Sayfa 36 - Gendaş KültürKitabı okudu
İlk önce insan varlığı var olur, kendisiyle karşı­laşır, dünyada ansızın ortaya çıkıverir - ve kendini bundan sonra yapar. "İnsan doğası diye bir şey yoktur çünkü insanın doğası kavramına sahip olmak için her şeyi gören bir Tanrı yoktur. Bir insan varlığı, kendini yapandan ve sadece kendini anladığı kadar var olandan başka bir şey değildir. Böylelikle o, eylemlerinden başka bir şey olmaz.”
Sayfa 61 - Gendaş YayıncılıkKitabı okudu
“Varlık ve Hiçlik”; insan bilinci (veya hiçlik) ve varlık (veya nesne) arasındaki farkı resmeder. Sartre’ın açıklaması şöyledir: “Bilinç tamamen boşluktur (çünkü tüm dünya bunun dışında kalır)”. Böylelikle bilinç, nesne gerçekliğinin dışında kalır (diğer deyişle bu, “nesne değil” olandır); ve bu sebepten dolayı bilinç, mekanik gerekircilik (determinizm) alanının ötesinde kalır, özgürdür.
Sayfa 53 - Gendaş YayıncılıkKitabı okudu
fenomenoloji
Matematik ve mantığın temelini oluşturan felsefi zemini, ancak siste-matik düşünce tarzından önce gelen doğru­dan deneyimi analiz etme yoluyla bulabiliriz. Yaşamımızda kendini nasıl gösteriyorsa, gerçekliğin kendisine öyle yaklaşmalıyız. Bu, sadece, varsayım veya teorilerden önce gelen bilincin işlenmemiş kısmını analiz z ederek yapılabilir. Diğer bir deyişle; dene-yimlerimizin temel görüngüleriyle ilgilenmeliyiz. Husserl bu çalışmaya fenomenoloji demiştir.
Sayfa 30 - Gendaş YayıncılıkKitabı okudu
Reklam
Tanrı yoksa; en azından öyle bir varlık vardır, ki onun varoluşu varlığın özünden önce gelir yani varlıktan daha önce varolan bir varlık, varlığın kavramlarıyla tanımlanabilir. Bu varlık insandır veya Heidegger'in dediği gibi insan gerçekliğidir. İlk önce insan varolur, kendine rastlar, birdenbire dünyada ortaya çıkar ve kendini bundan sonra yapar ... İnsan tanımlanabilir değildir, çünkü başlangıçta hiçbir şeydir. Sonradan bir şey olacaktır ve kendini nasıl yaparsa öyle olacaktır
Sartre’ın tüm felsefesi, bireyin seçme özgürlüğüne dayanır. Böyle yaparak Sartre kendini sever ve bu özgürlük, birey, kendini tutsaklık altına alan bir süreçte bulsa bile kalır. Buradaki felsefe, bireysel özgürlüğe ve bireyin özgürlüğüyle ilgili şehvetli inançlara sahip insanı yansıtır. Ayrıca, tarihsel bir içeriği de yansıtır.
Reklam
Başımıza geleceklerden yakınmaya hakkımız yok. Her birey kendi alın yazısını diler: Kendi karakterini ve bu karakterin eylemleri sonucu ortaya çıkan koşulları ister.
Idol Sartre
Yazmaktan başka seyahate, çokeşliliğe, ve açıklığa inanıyordu. Askerden sonra Japonya'da doçent olmanın planlarını yapıyordu. De Beauvoir ile olan özel ilişkilerini korumak istiyordu fakat diğer kadınların arkadaşlığı da hoşuna gidiyordu.
Hayırlı evlat
1906'da, Sartre daha bir yaşındayken (babası) yüksek ateşten öldü. Sartre bunu "hayatımın en büyük olayı... yaşasaydı üzerime düşecek ve beni susturacaktı" diye açıklar.
“çünkü tanrı ortaya çıkabilsin diye insan kendini insan olarak kaybeder. fakat tanrı fikri kendisiyle tutarsızdır ve biz kendimizi boşu boşuna kaybederiz. insan, faydasız bir tutkudan ibarettir.”
Resim