Genelde bir yazarın en çok iki kitabını beğenirim. Ya bir serinin (güzel bir serinin) ilk kitabıdır yahut da yazarlık kariyerinin ilk kitabıdır. Güzel bir seri nasıl olur hepimiz farklı yorumlar katabilsek de yazarlık kariyerinin ilk kitabı, yazar bu alana gireceği için her bilgisini ve her birikimi en çok konuşturacağı yazıyı kaleme alır. Bu yüzden de bir yazar hakkında -genellikle- en iyi fikir edinebileceğimiz kaynak, yazarların ilk kitaplarıdır.
Bunu söyleyerek başladım, neden? Mutlak Güç, David Baldacci’nin ilk kitabıdır. Yani yazar hakkında fikir edinebileceğimiz tüm incelemeleri bu kitabında bulabiliriz. Zaten kendisi de oldukça sükse yapacak bir konu bulmuş. Cinayeti işleyeni de bilerek okuyacağız he.
Luther adında bir karakterimiz var kitapta. Luther Whitney ama hiç alakasız sürekli aklıma Martin Luther’i getirerek okudum. Kendisi çok becerikli bir hırsız (şimdi anlayacaksınız bu olayda kendisinin fark edilmemesinden) ve zenginlerin evini soyarak (ne kadar gereksiz bir detay, sanki fakirlerin soyulacak nesi var) geçinen biri. Bir gün bir cinayete tanık oluyor soygun sırasında ve bu öyle sıradan bir cinayet de değil dostlar. Cinayeti işleyen kişi: Mr. President. Net açıkladım sanırım.
Yazarın en iyi kitabı olmasının bir başka nedeni olarak da sinemanın büyük emektarlarından, 91 yaşındaki Clint Eastwood’un, bu kitabın filminde oynamasını söyleyebiliriz.
Mutlak GüçDavid Baldacci · Altın Kitaplar · 199732 okunma
Jön Türk düşüncesinin sonraki dönemlere etkisi açısında Vedat Nedim Tör’ün içinde dinle ilgili hiçbir mesele bulunmayan veya yeni bir “din” kurmaya çalışan “Dinimiz” başlıklı kitabı dikkat çeken önemli bir örnektir. Kemal Çağlar, söz konusu eser hakkında şöyle değerlendirmede bulunmuştu:
“Kemalizm’i yalnız dövizlere, rakamlara, nizamname ve
Gökhan Özcan'ı köşe yazılarından tanımış biri olarak "Hiçbişey"in beklentimin çok altında kaldığını söyleyebilirim. Özcan'ın samimi,nükteli,naif üslubuna daha çok son elli sayfada rastladım diyebilirim.
Kitapta yer alan yazılar 1988-91 yıllarına ait.Eserlerinin basım tarihlerine baktığımızda da "Hiçbişey"i (1991) ilk sırada görmekteyiz.
Kitap, "Bi-Kanat", "Akordsuz Zamanlar" ve "Sen'sizliğe" bölümlerinden oluşuyor. Açıkçası ilk iki bölümde sıkıldığımı, bu bölümlere yoğunlaşamadığı belirtmeliyim. Bunun sebebi; bu bölümlerdeki yazıların genel olarak vermek istediği bir mesajın olmaması veya anlam kaygısı gütmemesi olabilir. Son bölümde ise Gökhan Özcan okuduğumu hissettim diyebilirim. Bu durumun alıntılarıma da yansıdığını ifade edeyim.
Gökhan Özcan'a sempati ile bakan biri olarak diğer kitaplarını da okuma gayretinde olacağım. Bütünselliği yakalamak açısından "Hiçbişey"i tüm Özcan severlere tavsiye ederim.Keyifli okumalar...
Şu edebiyat dünyasında öyle kitaplar var ki çok keskin bir şekilde okuru ikiye bölüyor. Bundan önce okuduğum Thomas Mann'ın Venedik'te Ölüm adlı eseri de öyleydi. Oradaki okurları bölen unsur olan pedofili bu kitapta da okurları ikiye ayırıyor.
Bu ayrıma baktığımız zaman siyah ve beyaz olarak iki adet tampon bölge ortaya çıkıyor. Ya kitabı