“Sen hayatını mahvet, ben kenardan izleyeceğim.”
Bir şaheser daha..
Dostoyevski’nin 1867 yılında Suç ve Ceza’dan sonra yazdığı romandır. Yazarın hayatı hakkında bilgi sahibi olan herkes bu romanın bir aydan kısa bir sürede yazılmış olduğunu bilir. Henüz bu konuda bilgi sahibi olmayanlar için roman Dostoyevski’nin borçları yüzünden (sayesinde) yazılmıştır. Stellovski ismindeki bir yayıncı borcunu kapatarak Dostoyevski’yle bir anlaşma yapar. Aslında yayıncı ile yaptığı anlaşmada bu kitap için yaklaşık 2 yıl zamanı vardır fakat 23 ay boyunca yazmaya başlamamış olan yazarımız eserini süresinin bitmesine kısa bir süre kala, stenograf Anna Grigoryevna Snitkina sayesinde bitirmiştir ve sonrasında “Anna bir roman yazmak istiyorum ve tavsiyene ihtiyacım var. Huysuz, bedbaht, sevilmeyen bir adam, hapis yatmış idamdan son anda kurtulmuş bir karakter. İnsanları kendine düşman ediyor. Genç bir kadına aşık oluyor. Sence bu adam, bu genç, güzel kadına evlenme teklif etse gerçekçi olur mu?” diyerek ona evlenme teklifi etmiştir.
Kumarbaz otobiyografik bir roman olmasa da Dostoyevski’nin hayatındaki birçok olaya ışık tutmaktadır. Yazarın gerçek hayatta bir dönem aşk yaşadığı Polin Suslova ile romandaki Polina Aleksandrovna birçok ortak özellik göstermektedir, isimleri de hemen hemen aynıdır. Polin Dostoyevski ile Fransa buluşmadan önce Salvador isimli genç ve yakışıklı olan İspanyol gencini bulmuştur. Romandaki Polina ise aynı şekilde gençliğe ve yakışıklılığa önem vermektedir ve ayrıca olaylar Avrupa’da geçmektedir. Polin ile Fransa’da buluşmadan önce Dostoyevski kumar oynar ve oynadığı tüm parasını kaybeder. Romanda bu olay büyükannenin başta kazanmasına rağmen hırsına yenik düşerek bütün parasını kaybetmesiyle bağdaştırılabilir.
-Spoiler-
Romandaki en sevdiğim kısım kumar bölümleri oldu çünkü ortamın atmosferini, kazanma hırsını ve kaybetmeyi sindirememeyi sanki ordaymışım gibi hissettim. Bana göre kitapta hayatında aslında bir rulet masası olduğu yansıtılıyor. Kendi penceremden baktığımda generalin bütün geleceğini babaannenin ölümüne bağlamasını, hatta evleneceği kadının bile bunu beklemesini kumardan farklı göremedim, babaannenin de parasını rulet masasında kaybetmesi benim için bu kitabın ironisiydi.
Kitabın ana karakteri olan Aleksey İvanoviç’in kumar tutkusu anlatılırken sanki Dostoyevski kendi deneyimlerini yazmış, kendi hayatında da aynı hisleri yaşadığından olacak ki yazısıyla hepimize aynı heyecanı yaşatmıştır. Ayrıca karakterin sevdiği kız için gösterdiği cesaret örnekleri bana göre hayata meydan okumasının ve umursamazlığının göstergesiydi. Sınıf ayrımını ve paranın insanlar gözündeki değerini bu romanında da gördük. Romanın sonunda ana karakterin “Yarın, yarın, her şey bitecek! “ demesi, romanı özetler nitelikteydi.