Türkiye'de hukuk ve adalet kültürü, bugün çökmedi. Temelleri çoktan oyulmuştu. Hem de ta en derin noktalarından başlanarak. Belki de, komşusu alınıp götürülürken veya komşusun evi aranır, her şeyi darmadağın edilirken buna aldırmayıp: "Neyse, benim başıma gelmedi ya!" diye rahat soluk alabilen ilk "komşu"nun ortaya çıkması ile birlikte başlamıştı.
Adalet düşüncesi, tıpkı ünlü şair Kavafis'in sanat için söylediklerini hatırlatacak kadar hassastır; sanat kadar hassas ve "alıngan" bir kraliçedir. Sizin kapınızı vurup "ötekilerin" başına gelenleri örnek göstererek: "Bak, ben tehlikedeyim, beni korumak için bir şeyler yapabilir mi sin?" diye sorduğunda ona yeterince ya da hiç kulak vermezseniz, hemen sessizce çekip gider. Israrcı davranmaz. Ama günün birinde siz onun kapısına gidip, örneğin: "Bana gelmek üzereler, beni kanatlarının altına alır mısın?" diye sorduğunuzda başını çevirecek kadar alıngandır, çünkü daha önce sizin umursamazlık hançerinizle belki de ölümcül yara almıştır.
Kitap olayını biraz açalım bahsi geçen kitap Melih Cevdet Anday'ın
Rahatı Kaçan Ağaç kitabıdır. İlk baskısının kapağını ekledim olayin geçtiği yılda bu kapak resmi vardı. Kitabın sağ üst köşesindeki bir şekli orak çekice benzeten bir "milliyetçi" müfettiş olayı valiye kadar götürerek kitabı okuyan öğretmene soruşturma talep etmişti. Pakize Türkoğlu da bu kitabın bir nüshasını elinde bulundurduğu için ifadeye çağrıldı. Yalan yere, boş iftiralarla Köy Enstitüsü mezunu öğretmenlere çeşitli zorluklar çıkarılıp onlarla uğraştılar. Hepsi de siyasi rant elde edebilmek içindi. Tonguç'un zamanında İsmet İnönü'ye dediği gibi olmuştu her şey Hasanoglan Yüksek Köy Enstitüsü müdürü Rauf İnan'ın bakanlık emrine alınması üzerine Paşaya söyle demişti: "Bu adamlara kelle vermeye başlarsanız sıra size de gelir Paşam"
Adem
@Adem_yce
·
Bir iki gün sonra müdür bey beni yine çağırdı, "Şu kitap olayı için vali seninle görüşmek istiyor" diyerek beni alıp götürdü valinin odasına. İçerdeki kalabalığı görünce şaşırdım. Emniyet müdürü, mal müdürü, il jandarma kumandanı, tanımadığım birkaç kişi daha vardı. Onlar il meclisi üyeleriydi sanıyorum. Müfettiş Mehmet Bey de kapıya yakın ayakta duruyordu. Vali sorular yöneltti bana:
"Bu kitabı biliyor musun, şu ağacın üstünde ne görüyorsun? Bu şiir sözleri ne anlama geliyor, kitabı göndereni tanıyor musun?"
Onlara da anlattım müdüre söylediklerimi. Ağacın üstünde daire içine aldıkları yeri gösterdi yeniden. "Burada ne görüyorsun?" Oraya baktım, "Bu bir kuş efendim" dedim. Vali hayretle ağzını açıp ötekilere baktı, "Bu doğru" dedi. Hepsi gözlerini açıp yeniden baktılar resme. "Gerçekten kuş bu!" dediler müfettişin orak çekice benzettiği şekle