Alara Taşkesen

Alara Taşkesen
@Alaracle
İstanbul
9 Haziran
60 okur puanı
Kasım 2019 tarihinde katıldı
“Kulaklarına baktırman gerek. Kulaklarda da parmak izleri kadar kişisel örüntüler vardır. Kıvrımlar geçmiş travmaları gösterir, loblar günahları ortaya koyar, kıkırdaklarsa kabahatleri gizler. Bunlar seni Işık’a gitmekten alıkoyan şeyler.”
Reklam
Sayılar benim için bir şey ifade etmiyor. Az önce olmasıyla on sene önce olması arasında bazen hiç fark olmuyor. Çünkü bilirsiniz, takvimlere bakarak tayin edilen zaman sadece buz gibi bir matematiktir. Oysa özlemekler sayılmaz. Özlemekler bilhassa yalnız kaldığınızda gelir suratınıza kürekle vurur.
Gülünecek hiçbir durumu boş geçmiyorum. Böylece katlanıyorum. Görseniz, her tarafım kat izi…

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bir dakikalık iktidarın bile beni ne hale getirdiğini görünce, kendimden korktum… Ve inanmadığım Tanrıya şükrettim bana para bağışlamadığı gibi, iktidar da bağışlamadığı için.
Reklam
Yalnız yaşlıyken değil, gençken de kendine acımak, bir insanın kendi benliğine karşı işleyecebileceği suçların en yıkıcısıdır.
“Ancak birbirimizden nefret edecek kadar dindarız; birbirimizi sevecek kadar dindar değiliz”
Kendini öldürmek kolaydır. Anlık bir cesaret meselesidir sadece. Asıl zor olan yaşamaktır. Bunca felaket arasında, fazla rezil olmadan yaşamak gücünü bulmaktır asıl zor olan.
Ben tarafsız değilim. Açık seçik taraf tutuyorum. Yobazlığa karşıyım, ırkçılığa karşıyım, gericiliğe karşıyım. İnsanların sömürülmesine ve savaşa karşıyım. Sosyalizmden, sevgiden, kardeşlikten, aydınlıktan yanayım.
Tüketim toplumunun kültürden yoksun bir ortamda egemenlik kurmasının doğal bir sonucu olan bayağılık, faşizm kadar çirkin, faşizm kadar tehlikeli benim gözümde.
Reklam
Beni asıl şaşırtanlar, çoğumuz gibi mutsuz evlilikler yapanlar değil, mutsuz bir evlilikten sonra, başka biriyle yeniden evlenenlerdir. Mutlu bir evlilik yaşayanların dul kalınca yeni bir eş edinmesini çok doğal karşılıyorum. Çünkü onlar nikâhta keramet olduğuna sahiden inanıyorlar; yeni bir eşin de onları mutlu edeceğini sanıyorlar. Ama mutsuz olanların bu acı deneyimi yinelemelerine aklım ermiyor… Bir çift arasındaki çatışmanın, eşlerin kişiliğinden değil, evlilik kurumunun koşullarından kaynaklandığını bir türlü anlayamamışlar böyleleri. Aşkın doğal sonucunun nikâhlanmak olduğunu sanıyorlar.
Bana kalırsa, bir insanın yaşamında en güzel yıllar gençlik değil, otuz beş ile kırk beş arasıdır. Gençliğin sıkıntılarından kurtulmuş, yaşlılığın sorunlarıyla henüz karşılaşmamışsınızdır.
Gençliğin mutluluğu, gençlerin kendileri dışında neredeyse herkesin inandığı koca bir yalandır. Hiçbir gencin, “genç olduğum için aman ne mutluyum” dediği duyulmamıştır. Ama her nedense ihtiyarlar “ah! gençken ne mutluydum!” diyerek kendilerini aldatıp dururlar. Ailesi ve çevresi tarafından az çok korunan bir çocuk, on altı on yedi yaşına varıp, kimliği henüz gelişmeden, kendini savunma mekanizması henüz işlemeye başlamadan; toplumun, insanların, cinselliğin gerçekleriyle ansızın karşı karşıya gelince, nasıl mutlu olabilir ki?
Bizi derinden yaralayan olayları hiç anmamak, tümüyle unutmak, daha doğrusu unutmuş gibi davranmak zorundayız yaşamaya devam edebilmek için.
Hayat her durumda sonu kötü biten bir hikaye değil midir zaten?
Sayfa 224Kitabı okudu
Resim