Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Alperen Arslan

"Ey eskimiş adam, seni eskiten o yolların sonuna kadar ben de yürüyeceğim. Yaşadığım sürece hep garibanların, yalnızların, zayıfların, hakarete uğramışların yanında olacağım, eğer ülkücülük aslında bu değilse hiçbir şey değildir o halde" diye söylendi.
Sayfa 333Kitabı okudu
Reklam
Bir savaşın içinde olsalar da hemen her gün ülkücü şehit haberi gelse de mücadelenin hakkaniyet ölçülerinde sürmesini istiyordu. Ölümü gerçekten hak eden katillerin teşvik edenlerin cezalandırılması haktı, gerekliydi. "Ya masumsa?" duygusu asla yaşanmamalıydı.
Sayfa 295Kitabı okudu
Tandoğan'daki mitingde Alparslan Türkeş'in konuşması yüz binleri bulduğu ifade edilen kalabalığı coşturmuştu. O gün dost düşman görüp anladı ki ülkücüler savaşa da barışa da hazırdı. Meydandakilerin ezici çoğunluğu , hemen yarın uzatılacak barış elini tutmaya ve sıkmaya hazırdı, yok böyle bir şey olmayacaksa "son nefer son nefese" kadar kırılmaya da kırmaya da yeminliydiler.
Sayfa 291Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Son olarak evlat, sizin gibilerin işi daha zor; sizin yaptığınız kabul etmeseniz de "derviş gönlüyle militanlık yapmaktır!"
Sayfa 261Kitabı okudu
Ertesi gün ocakta etrafını sarmış olan arkadaşlarının Ankara'daki üniversite mücadeleleriyle ilgili sorularına Ahat ve Hasan'la cevap vermeye çalıştılar. Onların heyecanını, davaya olan inançlarını gördükçe hem gurur duydu hrm de endişelendi. Akranları da vardı ama çoğunluğu kendinden birkaç yaş küçük gençlerdi. "Bu çocukları iyiye, güzele yönlendiriyoruz..."derken Allah korusun, felaketlerine sebep olmayalım. Bir yandan da bazıları kahvehanelerin dumanlı, pis havasından, paralı, parasız oyun tezgahlarından hatta kimiler meyhanelerden kopmuş gelmiş ve bir dava sahibi olduklarına da seviniyordu. İnandıklarında harikalar yaratabilecek bu gençlerin geri döndürülemeyecekleri kesindi.Samimiyetlerinden başka sığınacak limanları yoktu.
Sayfa 158Kitabı okudu
Reklam
"Dünyadaki herhangi bir insanın derdiyle dertlenmeyen, onun için çabalamayan, hiç olmazsa üzülmeyenden ülkücü olmaz."
Sayfa 117Kitabı okudu
"Ah yarabbi, hayat bir türlü yakamı bırakmıyor, nereye gitsem peşimde!"
Sayfa 18 - İlya İlyiç OblomovKitabı okudu
-Hakanım bir bilsen neler oldu. Ben batının ulağı, batıda battığımızı bildirmeye geldim. Uzaklara gittik Hakanım, çok uzaklara. Sen Tanrıkut’un orduları sel gibi akıp gittiler. Dağlar dayanamadı, denizler dayanamadı, kaleler dayanamadı. Varıp kutlu beldelere nice cenkler eyledik. Karada gemi yüzdürdük, havada kuşlara hükmettik. Uzaklarda Beç derler bir kaleye kadar gittik, işte ne olduysa ol kalede oldu. Hakanım. Beç’te arkadan vurdular Tanrıkut’un tümenlerini. Çekildik, çekildik, çekildik… Bir yerde küçük bir yurt tuttuk. Yağı dört bir yandan kuşattı Hakanım. İçerde çaşıtlar türeyip yağı ile bir oldular. Oğullarımız köle, kızlarımız halayık oldular. Kimisi ol Beç denen diyarda onlara hizmet eder kimisi yağı türküleri “ırlayıp” gezer. Bizimkiler bir yüce ülkü uğruna kıyasıya vuruşuyorlar. Şu yaralarımı dahi tımar etmeye zamanım yoktur. Hakanım. Medet!
Nerdesin AZAPAY Kara yerde misin, mavi gökte misin, yerle gök arasında bir kızıl çilede misin? Ulu yurdumuzun dağlarında çiçekler yirmi iki kez ölüp dirildi. Ve birkaç yüz yıllık ölüm uykusundan bir dahi ölmemecesine dirildik. Hani bir er gelip “ÇIK EY YÜZ BİN MIZRAĞIMIZ” demişti ya. Ne yüz bin mızrağı; beş yüz bin sinede cümle pusatlardan güçlü beş yüz bin yürek vuruyor vuruyor şimdi.
Seni boşuna mı seviyorum sanıyorsun? Biz “Kâlu belâ”da beraber değil miydik? Ben o günü hatırlamıyorum. Sen de hatırlamazsın. Ama mutlaka yan yana idik. Tanrı buyruğuna beraber baş eğmedik mi? Evet demedik mi? Çünkü sensiz eksik oluyorum. Yarım oluyorum. Biz, birbirimize “Kâlu belâ”da vurulduk.
Reklam
Sonra, cümlemizi ecel alıp yer gizleyecek. Arzın hiçbir değeri kalmadığında bizler bir çırpıda Tanrı’nın yanına varacağız. O görülmemiş kalabalıkta bizim yerimiz ayrı olacak. Gümüş Fincan’ın çocukları ne güzel hesap vericidirler. Terazileri ne kadar doğrudur. Ve erdemleri orada da geçerlidir. Çünkü onlara, yurttan, bayraktan, cenkten, adaletten, kuvvetten ve sıhhatten sual yoktur.
Bu yoldan çok geçenler oldu. Yorulmadılar, dudaklarından tebessümleri eksilmedi. Kirpik ucu kadar şaşmadılar. Avuçlarına kimsenin görmediği nimetler yağdı. Üşümediler, yanmadılar, sadece piştiler. Olgun bir meyve gibi, varlıklarının gereğini yerine getirdiler. Acısız, sancısız…
Biz her zaman aynı şeyi söylüyoruz: Dillerde değişen şeyler vardır. Diller başka vatanlardan sesler alırlar. Bunlardan bâzan lehçeler, bâzan da başka diller meydana gelir. Dilcilik taassupla olmaz. Cehaletle hiç olmaz. Bunları görmek, anlamak ve ancak millet bağrında gelişen her dil hareketine hakkını vermekle olur.
Sayfa 187Kitabı okudu
Yanlış ve sapıtmış bir dil anlayışı içinde Türkçemizi baltalayanların görmedikleri veya görmek istemedikleri büyük gerçek şudur ki, Türk milletinin hâkim millet olduğu İslam medeniyeti asırlarında o üstün duruma ulaşırken fethettiği topraklar gibi, kendi zevki, sanatı, dehasıyla işleyerek Türk ve Türkçe yapmıştır. İşte Yunus Emre de, Türkçemizin çok sayıda kelimesini böylesine millileştiren bir lisan fatihidir. Mesela, Anadolu Türkçesinde bir türlü mânâ kazanıp Türkçeleşmiş “garip” kelimesi vardır. Bu kelime Anadolu’daki zengin ve büyük hayatına Yunus’un şiiriyle başlamıştır. İlk fetih asırlarında yeni vatana gelen Türkler, bir yerde” vatan tutup” yerleşinceye kadar, türlü “gurbet sızıları” duyarlardı. Buna tasavvuf felsefesinin “ilahi varlıktan gurbette oluş” fikri de katılınca gerek “gurbet” gerek “garip” sözleri, daha birçok nüanslarıyla Türkçede büyük hayat kazandılar. Doğdukları veya “vatan tuttukları” yerlerden tam bir Allah aşkıyla ayrılıp diyar diyar dolaşan ve her gittikleri yerlerde halka, Allah’a varma yolları gösteren “gezici dervişler” ve “abdallar” da yeni yurdun garipleriydi.
Bizim dil konusunda yapacağımız iş, kelime fethinden, hatta kelime ithalinden korkmamaktır. Şu şartlarla ki onlara İngilizlerin, Fransızların bilhassa büyük Türk halkının yaptığı gibi derhal milli damgamızı vurabilelim! Onları Türkçenin sesiyle ve kendi estetiğimizle millileştirelim. Çünkü “Ortak Medeniyet”ler içinde milletlerin en büyük zaferi işte bunu yapmak, bunu yapabilmektir.
74 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.