BENİ YAKIŞINA
O esrarlı yangına bu can nasıl dayandı?
Sahile vurdu kalbim,su yandı,kum da yandı.
Bir mum gibi eriyip aktı uykusuzluğum,
Ölüme başkaldıran dertli uykum da yandı.
Yurdundan mahrum edip dolaştırdın Cem gibi.
Ruhumla söndü alev,sonra ruhum da yandı.
Kül oldu bir yiğidin figanıyla her umut.
Bülbülün küllerine konan puhum da yandı.
Böylesi bir yangını görmedi Nemrut bile.
Kaktüsün gölgesinde nazlı âhım da yandı.
Âhımdır zannederdim en belalı kıvılcım,
Kirpiğine dokunan kanlı âhım da yandı.
Bir damla su ver bana ey çöl! Bari sen küsme.
Kalmadı hiçbir şeyim bak,günahım da yandı.
Yenilgiler bir tufan gibi çöktü üstüme.
Ülkem yıkıldı heyhat!
Ordugâhım da yandı.
Köleleri her akşam duman kıldı gözlerin,
Başıma tâc ettiğim padişahım da yandı.
İlk defa böylesine tutuştu gökkuşağı.
Renklerim siyah oldu ve siyahım da yandı.
O'ndan başka ne varsa yandı,
Yandık sen ve ben.
O'nu göreyim diye,kıblegâhım da yandı.
(Nurullah Genç)
Artık mevsim kış,
Serin bir sabahın huzuruna eğilip,
Toprağı öpüyor yapraklar.
Her şeyin rengi soluk bu günlerde
Her şey kirli bir sarıya dönük.
Tozunu yuttuğumuz zamanın kollarında uyuyor şimdilik gençliğimiz.
Anılar eskinin rüzgarıyla ile aklımın kıyısına vurup duruyor.
Birbirine vuruyor herkesten saklı,
Kendi ikliminde kayıp, derin kabuklu yaralarımız...
İçimden akıp yükselen, özlemlerine değen ,
Derin bir kış hikayesi bu.
(Cahit Zarifoğlu)
Ve güldün rengarenk yağmurlar yağdı.
İnsanı ağlatan yağmurlar yağdı.
Yaralı bir ceylan gözleri kadar sıcak,
Yaralı bir ceylan kalbi gibi içli bir sesin vardı..
Sen geldin benim deli köşemde durdun.
Bulutlar geldi üstünde durdu.
Merhametin ta kendisiydi gözlerin.
(Sezai Karakoç)