Ayşe Nur

Ölümün bilincinde olmayan insan, yaşadığının bilincinde de değildir
Bize böylesine yakın olan ölüm üzerinde neredeyse hiç düşünmüyoruz. Ölüm her an herkesin başına gelebilir. Mutlaka gelmek zorunda. Ölüm mutlaka olacaktır ve geçen her saniye bizi ona daha çok yaklaştırmaktadır. Ölümü yadsımak, yaşamı yadsımanın en güçlü göstergesi. Ölümlü olduğumuzu, öleceğimizi hemen hiç düşünmeyerek kendimizi zihinsel bir deli gömleği içine sokuyoruz. Yaşadığımız, kokladığımız, gördüğümüz, dokunduğumuz her anın bir daha gelmeyeceğini hissettiğimiz anlar o kadar az ki. Yaşamı böylesine özel, böylesine benzersiz kılan şey, her şeyin yalnızca bir kez olması. Bunu algılamak, ölümün bilincine varmakla mümkün olabilir ancak. Ölümün bilincinde olmayan insan, yaşadığının bilincinde de değildir. Her anımız ölüm unutkanlığı içinde geçiyor.
Reklam
Yıkıcı eylemler ancak eser yaratmayı sürdürerek aşılabilir
Yaşamın kutsal olduğu inancına varmamız rastlantı değildir. Uygarlığımız, yaratıcı biçimde kullanılan insan enerjilerinin bir toplamıdır. Edebiyat, müzik, mimarlık, tıp ve felsefenin tümünü, enerjilerini yaratıcı biçimde yönlendiren bireylere borçluyuz. Bu tür yaratıcı faaliyetler yaşamı korunmaya değer kılar. Ancak yarattığımız güzelliğe dayanarak, insanlık harikalarından, insanın zenginliğinden ve insan dehasından söz edebiliriz. Kendimize düzdüğümüz methiye, yarattığımız bu “güzelliğe” dayanır. Güzellik görece bile olsa, yaratma eylemi, zihnin ve duyuların geniş boyutlara ulaşması, insanın erişebileceği en yüksek düzeydir. Tarih boyunca yaratıcılığımızın böyle nice örnekleri olduğu içindir ki, yaşamı korumaya değer buluyoruz. İdam cezası, savaş ya da başka türlerin soykırımı gibi yıkıcı eylemler muhalefet aracılığıyla ortadan kaldırılamaz. Bunlar ancak, daha da çok eser yaratmayı sürdürerek, bugüne kadar yaratılmış şeyleri tatma ve değerlendirme fırsatını daha çok insana vererek, ve nihayet, yaratma eylemine katılma cesaretini herkese aşılayarak yok edilebilir. Yaratıcılık, yaşamın doğrulanmasıdır. Çoğunluk tarafından paylaşılan böyle bir doğrulama, insanın insanı öldürmesi gibi düşüncelerin bir yana bırakılması için yeterlidir. O zaman olumsuzluğumuz zaman zaman ortaya çıkmayı sürdürse bile, bu toplu eylemle olmayacak, biyolojideki bir mutasyon gibi kaza sonucu olacaktır.
Ancak günümüze kadar ulaşan hiçbir din ve hiçbir ideoloji, tarih boyunca belirli bir ilkeyi tutarlı olarak savunmamıştır. Tarihsel perspektiften bakarsak, bugün, herhangi bir ilkeyi savunma bağlamında insanın seçebileceği bir taraf yoktur. Bu konuda On Emir'in birincisinden öteye geçmemize bile gerek yok: “Öldürmeyeceksin” buyruğu, aralıksız olarak ihlal edilmiştir.

Reader Follow Recommendations

See All
Daha çok seçenek daha çok özgürlük demek değildir
Daha çok seçme olanağımız var, bu yüzden daha çok özgürlüğümüz var. Hayır. Böyle değil. Özgürlüğün esası, bir nesneyi, bir kişiyi, bir düşünceyi ya da bir çiçeği bir diğerine tercih etmek değil. Özgürlük, hiyerarşik bir düzene ya da karşılıklı dışlamaya doğru götüren bir eylem de değil. Özgürlük bir reddetme eylemi değil. Daha çok bir kucaklama,
Kapsayıcılık değil, dışlama belirten “BİZ”
“Biz” dendiğinde bununla herkesin kastedildiği (yani “biz, tüm yaşayan varlıklar”, “biz insanlar”, “biz, evren”) pek nadirdir. Seçmek suretiyle, BİZ'i, birçok “biz”lere bölüyoruz. Her şeyi kapsayacak anlamda bir sözcük olduğu halde, biz, genellikle dışlama belirtmek için kullanılır. Biz gerçekte “BİZ” anlamına gelmediği zaman biz anlamına geliyor.
Reklam
Reklam
968 öğeden 31 ile 45 arasındakiler gösteriliyor.