Çocukluğumun, badem ağaçlarının tomurcuklarının rengini, üzümün tadını, her sene bizi ziyarete gelen kırlangıçların sesini yitirdim.
Kitapları, çocukları, yağmuru; gökkuşağını,uçurtmaları, maviyi ve yeşili seven biri...
Bir köy, badem ağaçlarıyla, dere kenarında duran bir bağ ve iğde kokusuyla; bir köy olmayan atlarıyla, bir hayal, bir çocukluk, badem çiçekleriyle, üzüm kokusuyla…
Ve bir baba, bir çift badem ağacına salıncak kuran; bir çocuk, bir hayal.
Zaman şifadır der, Kalıcı yaralarına merhem
sürenler. Keşke zamanım olsaydı der; Yeni bir acının eşiğine geldiğinde, hayatın "U dönüşü yasak" tabelasını görenler. Ben ise bilmiyorum hangi şeritten gittiğimi. Hangi şeritten gidildiğinde acının dinlenme tesisine uğrayarak hayatın sorgulanmadığını.. Bilmiyorum ama yaşıyorum -Hayat yaşayarak öğrenilir- biraz zamana bırakıyorum, biraz şerit değiştirmeyi deniyorum ama olmuyor. Oysa ben hayatı, hep olacak gibi bir hisle yaşıyorum. Buna, geçmeyen bir yaraya merhem sürmek diyorum, bile bile sürüyorum, dinlenme tesisinde oturmuş, doğru şeriti aramaktan yorulmuş, neden diyorum sadece, neden?