"Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı
"İnsan onu hayatında üç kez okumalıdır: *Kahkahanın kolayca dudaklara fırlayıp duyguları harekete geçireceği gençlikte,
*Mantığın hakim olmaya başladığı orta yaşta,
*Her şeye felsefe açısından bakıldığı ihtiyarlıkta.”
"Çünkü duyduğuma göre:
Aşk bazen uçar,
bazen yürürmüş.
Kimininki koşar,
kimininki ağır ağır ilerlermiş.
Bazılarını hafif ısıtır,
bazılarını yakarmış.
Birini yaralar,
ötekini öldürürmüş.
Bir anda tutku yarışını başlatır,
aynı anda bitirirmiş.
Sabah kuşattığı kaleyi,
akşamına düşürürmüş."
"Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın. Bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde
hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak. Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan,
sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile,
mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından."