Aybüke Şahin

Aybüke Şahin
@Aybuuuke
Ege Üniversitesi / TDE
Sabitlenmiş gönderi
Sevgi ancak akıl ile buluştuğu zaman bir anlam kazanıyor. Akılsız sevgi, seveni de sevileni de zarara uğratıyor.
Sayfa 164Kitabı okudu
Reklam
Meditasyon gibi kişinin kendi isteğiyle yaratılan durumların dışında, zamansız şimdiki anın mutlak sessizliğini yaşamaya çalışmak anksiyete yaşanmasına neden olur.
Alışageldiğimiz düşünceleri altüst eden karşıtlıkların temelinde, içsel yaşantılarımızı normal konuşma diliyle anlatma zorluğu yatmaktadır. Çünkü içsel dünyamızda olanlar konuşma dilimizi aşan yaşantılardır.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Turistin, önceden yapılan düzenlemelere rağmen zaman zaman karşılaştığı engeller, olmaması gereken durumlar olarak algılanır ve yakınma konusu edilir, seyyahın karşılaştığı zorluklar ise yola çıkışının amacıdır.
Yüreğimizin götürdüğü yere gidebilmemiz için önce yüreğimizi dinlemeyi bilmek gerekiyor, üretilmiş sorunların narkotize eden etkisinden sıyrılıp yüreğimize ulaşabilirsek tabii.
Reklam
Çünkü yaşam konuşulmaz, sözcükler yaşamın içinde paylaşılır. Bir Japon atasözüne göre “ Yaşantıya dönüşmeyen bilgi, bilmek değildir.”
Daha özetlenmiş bir deyişle yargılama, bastırılmış olduğu için bilinç düzeyine ulaşamayan düşmanca eğilimlerin, yani yaşamazlığın bir ürünüdür.
Sonunda kendisine yasakladığı için bastırıp sesini duyamaz olduğu isteklerini kışkırtacak bir davranışı bir başkasında görmeye tahammül edemez hale geliyor. O zaman da yargılama, küçümseme, hatta müdahalede bulunma gibi tutumlar ortaya çıkıyor. 
Ancak bildiğim şey, insanın, doğduğu andan itibaren, ana-babasıyla ilişkilerinden başlayarak yargılanmaya maruz kalması sonucu yargılamayı öğreniyor olması.
Melanie Klein’a göre, bir insanın ayrılığı nasıl yaşadığı vaktiyle annesiyle yaşadığı beraberliğini nitelikleri tarafından önemli oranlarda belirlenir.
Reklam
Bilir misiniz ki birbirlerini sık sık ve görünürde özlemle arayan bu insanlar dert ortaklarını için için küçümserler, hatta bazen arkalarından konuşacak kadar. Çünkü, her şeyden önce, insanlar kendilerine kendi yaşanmazlıklarını hatırlatan durumlardan hoşlanmıyorlar. 
Önemli olan kırgınlıklarımızı estetik ölçülerin dışına çıkmadan yaşayabilme sanatını edinebilmek ki bunun da ilk şartı bu duygudan korkmamayı öğrenmekten geçiyor.
Eğer kendimizi değerlendirmeyi fazla oranlarda başkalarına bırakmışsak, tanımadığımız birinin ters bir bakışı bile bizi zedeleyebilir, pek çok zaman o bakışın bizimle ilgisi olmadığı halde.
Zedelenmişliğimizle yüzleşmekten kaçınmadığımızda, bizi zedeleyen insanı vicdanıyla baş başa bıraktığımızdan ona cezaların en gerçeğini vermiş oluruz.
Zedelenmişliğin kabulü ise çoğu kişi için yok olmakla eş anlam taşıyabiliyor. Bunu kabul edememek ise insanların birbirlerine ulaşabilmelerinin yollarını kapatıyor.
Beden dili insanın iradesi dışında belirir. İç dünyalarıyla temas sağlayabilen insanlar, kendilerini beden dilleriyle de ifade etmekte olduklarını fark edebilirler, ama her zaman değil.