Öfkeliyim evet. Genelde öfkeliyim. Çünkü çok ayıp ettiler bana. Açık verdim çünkü en baştan, her şeye inanabilen bir salak olduğumu hiç saklayamadım. Ve tanıdığım neredeyse herkes bu özrümü acımasızca kullandı. Ve sen de, üzgünüm ama sen de farklı değilsin...
Niye her şeyi unutup iki eski sevgili, iki arkadaş gibi konuşamıyoruz diyorsun ya. Yapamayız işte onu, yapamıyoruz. Sen normal normal konuşursun ama benim içim titrer sesini duyunca, anlattıklarını bile dinleyemem. Çünkü ben o esnada seni hala çok seviyor olurum. Bir taraftan da artık arkadaş olduğumuz için bu durumu saklamaya çalışırım. Tabii bunu da beceremem. Oynamaya çalıştığım bu rezil oyun sinirlendirir sonra beni...
“Doğrusunu isterseniz, ne düşündüğümü ben de bilmiyorum. Pek çok insanın hakkında konuştuğum için üzgünüm. Bildiğim tek şey, size anlattığım herkesi biraz özlüyorum.”
“Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye bakıyorsunuz sonra.”
Gecenin bir yarısı oturup ağlıyorum bir çocuk parkında
Ulumak gibi ağlıyorum
Köpekler koşuyor sağımda solumda
Tanrım!
Diyorum sadece
Başka bir şey diyemiyorum zaten o an.
İyi niyetli ve sevimli bir kızdan kalanlar
Sallanıyor durmadan boş salıncaklarda
"Üzgünüm" diyor,
BİR MUTLULUK ŞİİRİ YAZAMAM BU SAATTEN SONRA!
Aslında, eğer bir şeyi yapabileceğini düşünürsen, bu mümkün olmazsa bile yapabildiğini görürsün. Eğer yapamayacağını düşünürsen, o zaman çoğunlukla yapamazsın. Çünkü yapmayı denemezsin bile!..
Neden benden gerçek yüzünüzü sakladınız? 'Maskemi çıkarıyorum.' Diye bana kötü şeyler anlatıyor ve buna da 'itiraf' diyorsunuz! Hayır! Siz itiraf etmediniz; kendinize 'iftira' ettiniz!!
"Her ilişkinin gizli bir mezarlığı vardır. Eğer iki kişiden biri bu mezarlığı yalnız ziyaret etmeye başlamışsa pek yakında o mezarlık, ilişkinin de ebedi istiratgâhı olacak demektir"
İçimizde bir ülke vardır, bir ruh coğrafyası; yaşadığımız sürece bunun sınırlarını arar dururuz. Şanslı olup da bu ülkeyi bulabilenler, taşların üstünden akan su gibi rahatça kayarak iniş çıkışlara yayılır, yuvalarını bulmuş olurlar. Kimileri doğdukları yerde bulurlar bu ülkeyi, kimileri bir kıyı kasabasında susuzluktan kavrulduktan sonra çölde yüreklerinin tazelendiğini görürler. Yemyeşil tepeler arasında doğdukları halde ancak kentin yoğun, civcivli yalnızlığı içinde rahat edenler de vardır. Kimileri için bu arayış, bir başka insanın izini sürmektir; bir çocuk ya da ana, bir dede ya da kardeş, bir sevgili, bir eş, bir düşman…"
Gerçek duygularını inkâr ederek halen hayranlık, saygı ve bağlılık olarak adlandırdığı duygunun aslen aşk olduğunun farkına varsa da, alev alev yakan, sınırsız, mutlak ve tutkulu aşkın eksikliğini hissediyordu.
“Asla unutmayın ki önemli olan tek an 'şimdi' dir. En önemli an şu andır. Çünkü geçmişe ve geleceğe sözümüz geçmez. İnsana en gerekli olan kişi ise o an yanında olan kişidir. Çünkü kimin kime ihtiyacı olacağı hiçbir zaman bilinmez. İnsanın en önemli uğraşı ise o an yanındaki kişiye yapacağı iyiliktir. Çünkü, insanın yeryüzüne gönderiliş amacı budur!”
“Gözleri olanlara dünyada görülecek hiç bir şey olmadığını söylemek zordur. Ne var ki gerçek bu inanın bana. Dünyayı tanımak için dinlemek yeter, yolculuklarda görünenler bir aldatmacadır yalnızca. Gölgelerin peşinde başka gölgeler. Yollar ve ülkeler, önceden bilmediğimiz hiçbir şey öğretemez bize; gecenin dinginliğinde kendi içimizde dinleyebileceklerimizden başka hiçbir şey?”