Zaman değil, bir sonsuz hüzün, dedim, usulca doğrularak. Yazarken, yaşarken... bir çınlama, bir ân, beşinci mevsim, on üçüncü ay, sekizinci gün. Belki de bir yetinmeme ruhu, gizli bir geçicilik acısı. İçimiz
de dışımızda bir boşluk. Geçer ve yoktur. Her şey yabancıdır artık. Hem acı hem arzu, hem hayal hem hatıra, hem unutuş hem kırbaçlı bir bellek. Eşyalar, ağaçlar, kuşlar, dağ başları, lambalar, ay ışığı, ırmaklar, sesler, parmaklar, çocuklar... gövdemizde çiçeklenen ne varsa, kalbimizde yaprak dökmektedir aynı anda. Zaman hüzündür...
-artık bana ne olduğunu bilmiyordum,içimde aşk vardı ve sadece yeniyetmenlik günlerinin o karmaşası içinde duyulabilecek türden bir aşk gereksinimi vardı...
Bu halimi açıkça görmüş olmam bile içimde gerçek bir huzursuzluk uyandırmadı,çünkü zaten söylediğim gibi doğrudan kendimi ilgilendiren şeylere karşı bile büyük bir kayıtsızlık içindeyim. Acı çekmek için bile yetersizim.