Bir kent, bir nehir, birbirlerinin nazını çekmede yarışırlar artık ve oyunlar başlar. Dicle’nin Diyarbakır’a giriş yaptığı noktadan itibaren, içi oyularak boşaltılmış ve üzerinde delikler açılmış karpuzların iç zeminine konulan bir miktar külün üzerine dökülen gazyağı yakılarak gece karanlığında suya bırakılır ve bu gece karanlığında yaşanan sudaki ateş topları artık Dicle’nin " Çayda Çıra”sıdır.
Bu dünya soğuyacak günün birinde, hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak, yani ağır bastığından.