Betül

Betül
@Betul_wish
Haz yanlış-iyidir. Araştırmalar enerjilerini yüzeysel hazlara odaklayanların daha kaygılı, duygusal açıdan dengesiz ve depresif olduklarını gösteriyor. Haz hayatın tatminlerinin en yüzeysel formudur ve elde etmesi de, kaybetmesi de çok kolaydır.
Reklam
Sorunlarınızı nasıl gördüğünüzü değiştirmek istiyorsanız, değer verdiğiniz şeyi ve/veya başarıyı/başarısızlığı ölçme biçiminizi değiştirmelisiniz.
Öz-farkındalık bir soğan gibidir. Bir sürü katmanı vardır ve soydukça daha fazla uygunsuz zamanlarda ağlama arzusu duyarsınız. Öz-farkındalık soğanının ilk katmanı, basitçe, insanın kendi duygularını anlamasıdır. Öz-farkındalık soğanının ikinci katmanı neden bu şekilde hissettiğimizi sorabilme becerisidir.Bu sorgulama katmanı bizi üzen duygularımızın kökenindeki nedeni anlamamızı sağlar. Kökendeki nedeni anladığımızda da, ideal olarak onu değiştirecek bir şeyler yapabiliriz. Üçüncü seviye bizim öz değerlerimizdir. Neden bunu bir başarı/başarısızlık olarak kabul ediyorum? Kendimi nasıl ölçmeyi seçiyorum? Hangi standartlara göre kendimi ve çevremdekileri yargılıyorum? Sürekli sorgulama ve çaba gerektiren bu seviyeye ulaşmak son derece zordur. Ama en önemli seviye budur çünkü sorunlarımızın doğasını öz değerlerimiz belirler ve sorunlarımızın doğası da yaşam kalitemizi belirler.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Istırap kaçınılmazsa, hayattaki sorunlarımız kaçınılmazsa, o zaman sormamız gereken soru "Nasıl bu istirabı durdurabilirim?” değil, “Neden istirap çekiyorum, hangi amaç uğru- na?” olmalıdır.
“Ortalama” olmak başarısızlığın yeni standardı oldu. Olabileceğiniz en kötü şey sürünün, çan eğrisinin ortasında yer almak. Bir kültürün başarı standardı “olağanüstü olmak” olunca da, çan eğrisinin en alt ucunda olmak bile ortasında olmaktan iyidir çünkü en azından hâlâ özelsiniz ve ilgiyi hak ediyorsunuz. Birçok kişi bu stratejiyi seçer: Herkese en sefil, en baskı altında, en büyük kurban olduklarını ispatlamak.
Reklam
Çoğunlukla son derece ortalama olduğumuz için bu abartılı enformasyon tufanı bizi epeyce güvensiz ve umutsuz yaptı çünkü apaçık yeterince iyi olmadığımızı gösteriyor. Giderek daha fazla her şeyi kendimize hak görmeye ve bunu bağımlılıkla telâfi etmeye çalışmaya başladık. Bildiğimiz tek yolla mücadele ediyoruz: Kendimizi abartarak ya da ötekini abartarak.
Genellikle, hem kendinizin hem de sorunlarınızın ciddiyet ve istirap açısından özel olmadığını fark etmek onları çözmek için atılan ilk ve en önemli adımdır.
Hakikat şu ki kişisel sorun diye bir şey yoktur. Sizin bir sorununuz varsa, yüzde milyon birileri de geçmişte aynı soruna sahip olmuştur, şu anda aynı sorundan mustariptir ya da gelecekte aynı sorundan çekecektir. Bu sorunu azaltmaz ya da acıtmayacağı anlamına gelmez. Bazı durumlarda kurban olmanızın meşruolmadığı anlamına da gelmez. Sadece sizin özel olmadığınız anlamına gelir.
Istirabımız ne kadar derin olursa, sorunlarımız karşısında kendimizi o kadar fazla çaresiz hissederiz ve bu sorunları telâfi etmek için o kadar fazla bazı şeyleri hakkımız görürüz. Bu kendine hak görme iki şekilde ortaya çıkar: 1. Ben muhteşemim, siz diğerleri hepiniz berbatsınız, demek ki ben özel davranılmayı hak ediyorum. 2. Ben berbatim ve siz diğerleri muhteşemsiniz, demek ki ben özel davranılmayı hak ediyorum. Dıştan bakınca zit zihin durumları, ama içte aynı bencil,yapışkan çekirdek.
Bunun gibi "gerçekten travmatik bokluk” hayatlarımızı kapladığında bilinçdışımızda asla çözemeyeceğimiz sorunlarımız varmış gibi hissederiz. Sorunlarımızı çözmeye yeterli olmadığımızı varsaymamız da kendimizi zavallı, çaresiz hissetmemize neden olur. Bir şeye daha neden olur. Çözümsüz sorunlarımız varsa, bilinçdışımız bir şekilde ya son derece özel ya da son derece defolu olduğumuza ve kimselere benzemediğimize karar verir, demek ki kurallar bizim için farklı olmalıdır. Daha basit bir ifadeyle: Kendimizi hak kazanmış görürüz.
Reklam
Bu her şeyi hakkı görme durumu narsisist bir köpük gibi kendi üzerine kapanır ve her şeyi kendini güçlendirecek şekilde çarpıtır. Her şeyi kendine hak gören insanlar için yaşamlarindaki her olay ya yüceliklerini onaylar ya da ona karşı yapılmış bir tehdittir.
Özgüven hareketinin sorunu özgüveni insanların kendileri hakkında ne kadar olumlu düşündüğünü ölçmesidir. Ama insanın özdeğerinin gerçek ve doğru ölçüsü kendisinin olumsuz yönleri hakkında nasıl hissettiğidir.
Ben ödülü istedim, mücadeleyi değil. Sonucu istedim, süreci değil. Sadece zafere aşıktım, mücadeleye değil. Ve hayat böyle yürümez. Sizin kim olduğunuzu ne için mücadele etmeye hazır olduğunuz tanımlar.
Duygulara takıntılı olmak ve fazla yatırım yapmak bizi şu basit nedenle hayal kırıklığına uğratır: Duygular kalıcı değildir. Bugün bizi mutlu eden yarın mutlu etmeyecektir çünkü biyolojimizin her zaman daha fazlasına ihtiyacı vardır.
Duygular sizi faydalı değişimlere yönelten biyolojik sinyallerdir.
325 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.