Ey ipini nefsinin eline verip kötü arzularının peşine düşerek ona zulmeden, değerini hiçe indiren ve kendini yüce Mevlâ'sının cemalini müşahadeden mahrum eden kimse! Rabbine dönüp tövbe et, gaflet uykusundan uyan.
Evet bu hakikatı Kur'an ve iman o derece kat'î bir surette isbat etmiştir ki; bütün bütün kalbsiz, ruhsuz olmazsa veyahud dalalet kalbini boğmamış ise, görüyor gibi inanmak gerektir.
beşerin zulüm ve hatasıyla başına çabuk bir kıyamet kopmazsa; istikbalde hak ve hakikat, âlem-i İslâm'da nev'-i beşerin eski hatiatına keffaret olacak bir saadet-i dünyeviye de gösterecek inşâallah..
İttihad-ı Muhammedînin (A.S.M.) tarifi budur ki:
Şarktan garba, cenubdan şimale uzanan bir silsile-i nuranî ile merbut bir dairedir. Dâhil olanlar da bu zamanda üçyüz milyondan ziyadedir. Bu ittihadın cihetü'l-vahdeti ve irtibatı, tevhid-i İlahîdir. Peyman ve yemini, imandır. Müntesibleri, Kalû Belâ'dan dâhil olan umum mü'minlerdir. Defter-i esmaları da, Levh-i Mahfuz'dur. Bu ittihadın naşir-i efkârı, umum kütüb-ü İslâmiyedir. Kulüp ve encümenleri, câmi ve mescidlerdir ve dinî medreseler ve zikirhanelerdir. Merkezi de, Haremeyn-i Şerifeyn'dir. Böyle cem'iyetin reisi, Fahr-i Âlem'dir (A.S.M.). Ve mesleği, herkes kendi nefsiyle mücahede; yani ahlâk-ı Ahmediye (A.S.M.) ile tahalluk ve Sünnet-i Nebeviyeyi ihya ve başkalara da muhabbet ve -eğer zarar etmezse- nasihat etmektir.
Ömer bin Abdülaziz'in hanımı şöyle anlatır:
Bir gün Ömer bin Abdülaziz'in yanına girdim. Namazgahında oturmuş, elini alnına dayamış, durmadan ağlıyordu. Ona:
"Nedir bu halin?" diye sordum. Şöyle cevap verdi:
"Ya Fatıma! Bu ümmetin en ağır yükünü omuzlarımda taşıyorum. Ümmet içindeki açlar, fakirler, hasta olup da ilaç bulamayanlar, yalnız başına terk edilmiş dul kadınlar, hakkını arayamayan mazlumlar, küfür ve gurbet diyarındaki müslüman esirler, ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çalışma takatinden kesilmiş muhtaç yaşlılar ve aile efradı kalabalık olan fakir aile reisleri beni üzüntüye gark ediyor.
Yakın ve uzak diyarlardaki böyle mü'min kardeşlerimi düşündükçe yükümün altında ezilip duruyorum. Yarın hesap gününde Rabbim bunlar için beni sorguya çekerse, Rasulullah (s.a.s) bunlar için bana itab ve serzenişte bulunursa ben nasıl cevap vereceğim!"