En güzel köprü,ihtirastan tevekkülle kuruludur. Oradan yürü korkma, Vazgeç vazgeç! Tevekkülüm bir duruşu vardır; yorgun ve sinirleri tamamıyla gevşemiş kolların sarksın; omuzların düşsün; başın arkaya devrilsin; ciğerlerinde sıkışmış demir hava erisin ve açık ağzından boşalsın; rahat nefes al; gözlerini yarı yum, kırp, süz, kendini bırak, bırak, bir milyon arzu içinde boğulmuş olsun, onların artık hiç kımıldamadıklarını, aziz iaşeleri ile muhayyilende serpilip yattıklarını heyecansız seyret. Ölümlü dünyada bir lahza yaşayabilmek için, o mahzanın binde biri içinde bin aziz şeyin telef olacağını bilmek ve kabul etmek ve sineye çekmek lazım. Ver, daima ver; daima harca; daima feda et. Dünyaya almak için değil, yalnız vermek ve yalnız feda etmek için geldiğini düşün. Her şeyden vazgeçen, her şeye malik olur. Her felakete hazır ol!
Fakat bil ki başın taşa (maddeye) çarpacak. Muhakkak sükut-u hayal var: ya sevgilinin bayağılığı ya kuvvetli bir rakip, onun karşısında senin bayağılığın, sevgili ve dost ihanetleri, muhakkak.
O vakit dur, vazgeç, istihfaf et.
Bir kere kırılan kalbin bir daha yapılamayacağı pek yanlış bir tarzdır. Daima kırılan ve daima yapılan şeyin adı kalptir; çünkü bu canlı bir şeydir; daima değişir ve yeniyi yaratır; kalbi bir porselen vazo gibi camit bir şey farz etmek doğru mudur?
Kurduğum asılsız hayali sevmişim, bu güzel hayaletin kaybolmaması için onu hakiki mahiyeti içinde seyretmekten korkuyorum. Vakıa her şeyi söylemek istiyorum, fakat bir taraftan da sükutuhayal korkusuyla, hakikatten kaçıyorum, sükut-u hayal korkusu ve aldanmak ihtiyacıyla kendimi avutup duruyorum; ta ki hakikat, kendi ayağıyla bana gelecek, zorla muhayyileme girecek, savurucu bir rüzgar gibi orada ne kadar asılsız ve güzel vehimleri varsa hepsini tarumar edecek, beni kendime getirecektir.