Adrian'ın açısından, yaşamdan vazgeçtim, onu incelemekten vazgeçtim, onu geldiği gibi aldım. Ve böylelikle, ilk kez, bütün yaşamım hakkında daha genel bir pişmanlık duymaya başladım: kendine acımakla kendinden nefret etmek arasında bir duygu.
Bizler yeniyetmelik sıkıntılarımızın keyfini çıkarırken, rutin hoşnutsuzluklarımızın insanlık durumuna özgün bir yanıt olabileceğini hayal ederken, Adrian daha o zamandan ileriye bakıyor, çevresindekileri daha kapsamlı olarak değerlendiriyordu. Hayatı da daha açık olarak hissediyordu, hatta belki de özellikle onun yaşanmaya değer olmadığına karar verdiğinde.
Kimi zamanlar hayatın amacının, bizi güçten düşürerek, ne denli uzun sürerse sürsün yaşanmaya değecek bir 'şey olmadığını kanıtlayarak, sonul kaybıyla uzlaştırmak olduğunu düşünüyorum.
"Hayata duyduğumuz aşırı sevgiden,
Umuttan ve korkudan azad olan bizler,
Tanrılara,tanrı diye ne varsa;
Şükranlarımızı sunarız,
Değil mi ki,hayat sonsuza dek sürmez,
Ölüler asla dirilmezler
Ve en yorgun ırmaklar bile
Bir yerde denize karışırlar."
"Ben senin iyiliğini istemiştim," diye itiraz etti Ruth. "Biliyorsun,seni sevmemiş,kötü niyetle hareket etmiş de olabilirdim"
"Doğru,ancak beni iyi niyetinle de mahvedebilirdin."
Ama o,yine mucizevi diliyle,bilinen kelimelere bilinmeyen anlamlar yüklüyerek Martin'in bilincine sıradan ruhların anlayamayacağı mesajlar gönderiyordu.
Bilginin de ahlakının da diğerlerinden farkı yoktu.Kendin için düşünüp hareket etmiyordun.Fikirlerin de,elbiselerin de ısmarlamaydı,davranışların çevrenin onayına göre belirleniyordu.
Akıl yürütme sistemleri Ortaçağ'dan kalma,evren ve varoluş üstüne sahip oldukları fikirler ise mağara adamları kadar ve belki de onlardan da yaşlı olan metafizik düşünceydi.