Günlerdir hatta yıllardır düşünüyorum. Tanrı var mıdır? Bu sorunun cevabı zihnimde ve kalbimde hep var olarak beliriyor. Hayatının her anında mantığını kullanan biri olsam da hislerimin gücü bazen beni bile aşıyor ve hislerim de var diyor.
Peki bu tanrı neden böyle bir düzeni tercîh etti? Bunun cevabı her zaman yeni sorular üretmekten öteye geçmedi. Tanrının yadsınamaz varlığı insanoğlunu nasıl bir boyuta taşımalıydı? Bütün büyük dinler neden en barbar kavimlere geldi de onlar dini bu dünyayı mahfetmek için kullandı? Ve en önemlisi tanrı ve dinler olmasaydı ne olurdu? Sahiden çok mu gerekli bir şeydi din bir sürü kural ve çiğnenemez yasa?
İnsanoğlu her şeyi kendi menfaatleri doğrultusunda yönlendirmeye eğimli bir yaratık. Bu bazen öyle bir boyuta geliyor ki Işid, Nazi, katliam, soykırım,.... Hayalini dahi kurmak istemeyeceğiniz bir zulüm üretiyor. Tüm bunların sonucunda insan oluşunuz aklınıza geliyor ve utanıyorsunuz.
Evet ben en çok utanmayı ve korkmayı öğrendim. Kendimden, vücudumdan, sahip olduklarımdan, olamadıklarımdan ve bu utanç günün birinde bir nefrete dönüştü o çok sevdiğim kendimden nefret etmek. Çoğu insan hayattan zevk alamıyor gördüğü baskı sonucunda oysa hayat kendi başına bir mucizedir doğan her çocuğa.
Tüm bunların sonucunda tek bir birey olduğum, sahip olduğum sınırlı güç geliyor aklıma. O yüzden yapabileceğim her şey sınırlı ve öz. Ben kendimi yeniden bulmayı seçiyorum, yeni doğmuş her çocuğun umudu ve parlak gözleriyle hayata bakmayı tercih ediyorum. Ve yapabildiğim kadarıyla hep umut olmayı tercih ediyorum. Bu kitap umut olabilenlerin kitabı olsun.