"Görünür gerçeğe rağmen, bir insanın ölümünün bir sineğin ölümünden farksız olduğu bir çılgınlık dünyasında yaşadığımızı; bu hesaplı vahşetler ve ölçülü delilikleri, insanda korkunç bir hürriyet isteği duyuran bu hapsedişi, öldüremediklerinin üzerine sinen bu ölü kokusunu, nihayet her gün bir kısmımızın fırın ağızlarında yığın yığın birikip yağlı dumanlar halinde havaya karıştıkları, başkalarının ise kendi sıralarının gelmesini mecburen bekledikleri, serseme dönmüş bir topluluk olduğumuzu sükûnetle inkâr etmek istiyorlardı."
Ah, keşke bir deprem olsaydı! Tam bir sarsıntı... ve bu işi biterdi. Ölüler, diriler sayılır ve oyun biterdi. Ama şu domuz hastalık! Hastalığa yakalanmamış olanlar bile onu içlerinde taşıyorlar.