''Canım efendim, alev alev bir sesti bu. Vecdin, sevginin, gönlün sesi. Tutuşturmuyor, aydınlatıyordu. Fecir pırıltısı gibi. Tanımıyordum sizi. Bir akşam zindanımı nura boğdunuz. Sonra da her güzel şey gibi hâtıra oldunuz. Serap mıydınız, gerçek miydiniz? Nerden geliyordunuz? Kadim ve muhteşem bir medeniyetin enkaz-ı tarumarı altında gülümseyen bir kor muydunuz? Zarafetinizle Lale Devri’nin musahiplerini hatırlatıyordunuz. Belli ki elest bezminde tanışmıştık…''
(Cemil Meriç'in Cinuçen Tanrıkorur'a gönderdiği karttan)