Herkese selam dostlar
Günün kitabıyla #ıslahat @selahattintomar
Ritim Sanat Yayınları geldim
Kitabımız birbirini seven bir çiftin aynı çatı altında yaşaması ile erkek de yaşanan değişim üzerinden ilerliyor. Tabi bu değişimin bir sonucu olacaktır ve ailenin dağılmasıyla yaşantılar farklı farklı işleniyor. Kitabı okurken ciddi bir empati duygusu içinde oluyorsunuz. İnsanlar değişebilir mi insan rehahabilite edilebilir mi ?? Yaşadığımız çağ da verilen cezalar sucu ne kadar caydırıcı hale getirebilir insan doğuştan kötü mü ? Sorularını defalarca sordurtacak bir kitap. Yazar değişmeye ve iyileşmeye çok güzel bir fırsat yaratmış insanın özünü güzelleştirmek için yapılması gerekenin kesinlikle bu olmasına bende inanıyorum okuyan kişilerde ütopik bir his uyandırabilir ama insan zora düşünce neler yapmazki
Kitabın içeriği gerçekten doyurucu olmakla beraber bence gelecekten haber veren türden. Herkesin severek okuyacağına inandığım basarlı bulduğum bir kitap
Şiddetle tavsiyedir okuyun, okutun dostlar
Empati ve farkındalık adına bir kitqp okumak isterseniz sizlere kısa ama okurken düşündüren bir öneri bırakıyorum.
Bir çocuk dünyaya gelirken kötü olarak doğmaz. Onu yaşadıkları, çevresindeki etkenler şekillendirir.
Hayatında yaptığı hatalardan ders alarak doğru yolda devam edenler olduğu gibi, umursamadan bildiği yolda ilerleyenler de olur.
Kitabkmızın kahramanları Fatoş ve Oktay ilk başlarda mutlu bir çiftken, Oktay' ın vurdumduymazlığı ile yuvaları dağılır. Fatoş evden ayrılır ve hamiledir. Ama bunu Oktay' a söylemez.
Fatoş kendine bir hayat kurar ve canından çok sevdiği kızı Çiçek ile mutluluk içinde yaşantısına devam eder. Oktay ise herşeyden bihaber vurdumduymaz hayatına devam eder.
Çiçek doğuştan işitme engellidir ve annesi ile aralarında çok özel bir bağ vardır. Bir gün Çiçek' i kurtarmak için Fatoş bir kamyonun altında kalır ve o günden sonra Çiçek için hayat değişir.
O dönemlerde emniyette insanlık suçu ile ilgili bir birim kurulur. Oktay bu birim tarafından alınır ve haya bile edemeyeceği bir cezaya çarptırılır.
Bu ceza ner?
Oktay neden ceza almıştır?
Oktay gereken dersi almış mıdır?
Bu kadarını anlatması benden, devamını okumak sizden.
'Bir hayattan kaçıyorken, eğer geri bakarsanız kaçtığınız kötü hayatı, ileri bakarsanız koştuğunuz yeni hayatı görürsünüz.'
'Herkes zaman zaman kendine açacak temiz bir sayfa ister. Ancak hayat öyle bir hak tanımaz. Daha önce yaşadıklarını silmek gerekir. O zaman da ya iz kalır, ya da sayfa yıpranır.'
Themis heykeli/ Adalet Tanrıçası/ Adalet Ana
Themis, Yunan mitolojisinde Uranüs ve Gaia'nın kızı olan adalet ve düzen tanrıçasıdır. İlahi adaletin tecessümüdür. Zeus'un Metis'ten sonraki ikinci karısıdır. Babaları Zeus olan, Horae ve Moirae'nin annesidir.
Kendisi öfkeli veya cezalandırıcı değildir. Ona yeteri kadar saygı gösterilmediğinde veya adaletsizlik yapıldığında, o sessiz kalır ve onun yerine Nemesis gerekli karşılığı, cezayı verir. Themis, aynı zamanda kâhindir, kehânet gücü vardır, kehânet yeri olan Delphi tapınağını o inşa etmiştir.
“Kılıç” adaletin verdiği cezaların caydırıcılığını ve gücünü, “Terazi” adaleti ve bunun dengeli bir şekilde dağıtılmasını simgeler. Aslında evli olmasına rağmen heykelde bakire olduğu ifade edilir. “Kadın” ve “Bakire” olması bağımsızlığı ifade eder. Ayrıca kadının gözü bağlıdır. Bu da tarafsızlığını simgeler. Hukukun evrensel ilkelerini simgesel olarak taşıdığı için Themis heykeli adaleti ifade etmektedir. Themis heykellerinde ayağının alt kısmında yer alan kalın bir kitap görürüz. Ayrıca bacağına tamamen dolanmış bir yılan objesi de gözümüze çarpar. Kitap, Themis’in adalete dayanak oluştururken kurallardan faydalandığını ifade eder. Yılan ise olumsuz durumları betimler ve Themis bu yılanın başını kitabın üzerinde ayağıyla ezer.
Hiç bitsin istemedim. Ama bitti. Kitabı okurken o kadar çok duygu çeşitliliği yaşadım ki hüzün, acıma, sevinç ve son mutluluk. Seviyorum bu tür kitapları hayatın en kalbinden. En içinden.
Kitabın İlk başında bir babanın ailesine davranışından dolayı
Yaşar Kemal in "İnsan olmak başka iş,insanlık başka " sözü geldi aklıma, ortalarında ise Yaşar Kemal'in "Bu ülkede dört şey olmayacaksın: kadın, çocuk, ağaç, sokak hayvanı," sözü geldi aklıma. Bırakılmış bir anne ile Çiçek kızın mücadelesi, annenin ölmesi ile konuşamayan ve duyamayan ÇİÇEK kızın ortada kalması, bir babanın böyle bir çiçeğe kötü davranması "İnsanlık suçu" diyor yazar gerçekten öyle. Sonuna doğru yazar şaşırtıyor. Bir babanın değişimi. İşte burada Neşet Ertaş'ın"Doyulur mu?" Türkü sünde geçen o müthiş söz" tatlı dile Güler yüze doyulur mu" geldi aklıma. Yazar bu kısacık 104 sayfaya o kadar çok hayat sığdırmış ki. Bizi yönetenler den tutun da aile, arkadaş, akraba toplum olarak hep hasret kaldık "Tatlı dile" . Buradan seslenmek istiyorum ailelere, öğretmenlere , bizi yönetenlere içimizde ki "ÇİÇEK" leri soldurmayın, o "Çiçekler" hep yaşasın. Gelip geçenler merhaba, merhaba ey güzel çiçek desin. Bu kitabı okumama vesile olan can dostum
"Bunu nasıl yapabilir anlamıyorum?"
dediğimiz insanların gözünden bakamayız
hayata genelde .
Eleştirirken altında yatanı göremez gözlerimiz.
Anne baba olarak bile çocuklarımızın
(ders başarısı iyiyse!!!) davranışsal bozuklukları tedaviye gerek görmeyiz çoğu zaman. Yaramaz der geçeriz. Ne zaman başarısızlıkla yüzleşirlersek o zaman çözüm aramaya girişiriz.
İlerde şiddet eğilimi olan , öfkesini kontrol edemeyen insanlar olmaları aklımıza bile gelmez.
Adaletten genel olarak beklentiye girer ve asla beklediğimizi bulamayız . Çünkü asıl isteğimiz intikam almak ve içimizi soğutmaktır . Verilen cezayı da az buluruz çoğunlukla. Verilen ceza işe yarar mı pek de düşünmeyiz.
Kitabın kurgusu okurken bunları düşündürdü bana .
Aslında şartlar farklı olsaydı nasıl insanlar olurduk acaba diye sorgulatıyor hayatı diyebiliriz.
Gerçekle hayal arasında kaygan bir zeminde
sade ve akıcı bir metin okumak isteyen ,
sahip olduklarının kıymetini tekrar hatırlamak isteyen , elimdeki kitap beni sıkmasın , elimde günlerce sürünmesin , dili ağdalı olmasın, ama biraz da düşündürsün isteyen herkes mutlaka bu kitabı değerlendirmeli bence .
Herkese keyifli okumalar
IslahatSelahattin Tomar · Ritim Sanat Yayınları · 2023591 okunma
Çok çabuk bitti diye üzüldüğüm nadir kitaplardan.Etkisi büyük, sizlere farkındalık oluşturacağına inandığım bu öykü tadındaki eseri tüm okurseverlere öneriyorum.Çocuk gelişimci olduğumdan dolayı konusu bana hitap ettiğinden keyifle okudum. Hediye kitabı için yazarımız
Selahattin Tomar a teşekkür ederim.
Hiçbir çocuk “kötü”olarak dünyaya gelmez.Eğer yıkıcı davranıyorsa mutlaka altında yatan sebepler ve giderilmemiş ihtiyacı vardır.
Kitap ne anlatıyor? (Spoiler içerir.)
İşitme engelli kızı olan (Çiçek) bir baba ( Oktay) kızını anlayamadığından dolayı şiddet uyguluyor. Babayı cezalandırma yöntemi olarak “Sessiz Adaya” gönderiyorlar. Adada da herkes işaret diliyle konuşuyor. Tabii Oktay bu adada hayatını idame ettirme konusunda bayağı bir zorlanıyor. Fakat davranışlarında değişme oluyor iyiye evriliyor.
“Empati”yi dibine kadar hissettirmenin en güzel yolu bu bence de.. Çünkü bizler bir şeyi anlamamız için maalesef o şeyi yaşamamız gerekiyor.Yoksa kolay kolay anlamıyoruz.
Sizce;
Cezalandırma toplum için ahlaki eğitimin bir parçası mıdır? Cezalar, toplumun kollektif bir savunma mekanizması mıdır? Cezalandırma toplum üyelerinin aralarındaki ilişkileri düzenleyen basit bir mekanizma mıdır?
Yazar suçluları cezalandırmak yerine rehabilite etmenin iyi olacağını savunuyor. Faydacı görüşün iyileştirici ve rehabilite edici etkisi cezalandırmayı büyük oranda savunabileceği söylenebilir ama ne kadar başarılı olunabilir orası tartışılır.
Şimdiden keyifli okumalar.
#ıslahat
Öncelikle çok güzel bir kitap okudum bu kitabın devamı gelmeli
Kaleminize yüreğinize sağlık..
Oktay; İçkici, kumarcı, geçimsiz, hatta insanlıktan nasibini alamamış biri... Evine alkollü bir şekilde gelir eşi fotoş ile tartışır...Fatoş'un bu gece bu konuşmayı sonuçsuz bırakmaya hiç niyeti yoktu ve çok kararlıydı. Oktay'ın
Yazar kitabın önsözünde, dünyaya gelişimizin adil şartlarda olmadığını, bazılarının hayata 1-0 geride, bazılarınınsa önde başladığını dile getirmiş. Hatta bu skor kimileri için daha da açık farkla başlayabiliyor... Bizim eksikliğini hissetmediğimizden şükrünü unuttuğumuz duyulardan mahrum olarak dünyaya gelenlerden bahsediyorum, engellilerden.
Yazar bu kitabında bizlere işitme engelli küçük bir kızın penceresinden bakma imkanı sunuyor.
Üstelik engellilerin yaşadığı bu sıkıntıları yine öyle bir toplumsal sorunla sentezlemiş ki okurken kendisini takdir ettim. Bu sorun, 'Adalet sistemimiz ve cezalar suçluları engelliyor mu, suçları ortadan kaldırıyor mu?' Sorunuydu.
Birçoğumuz gibi cezaların etkisiz olmasını dert eden yazarımız, suçluların ıslah edilmesi ve topluma kazandırılması ile daha ferah bir toplum olacağımızı anlatmış. Üstelik bunları oldukça sade, akıcı üslûpla hikâyeleştirerek anlatmış.
Oktay, Fatoş ve Çiçek karakterleri üzerinden hem cezaların değil suçluların iyileştirilmesi, hem de işitme engelli insanların ve yakınlarının yaşadığı sıkıntılar anlatılmış.
Ceza yerine ıslah kulağa ütopya gibi gelse de
kimbilir belki hayaller gerçek olur bir gün...
Ben kitabın farkındalık oluşturma amacını beğendim. Yazarımız
Selahattin Tomar 'a başarılar dilerim ve hediyesi için bir kez daha teşekkür ederim.
Keyifle okuyun kitap dostlarım.
Kısa kısacık bir öykü… Ülkemizde ceza evleri af üzerine aflar ile boşalırken yazarımız bunu sorgulamış ve ıslahat edilmeleri gerektiğini düşünmüş ütopik bir kurgu ile karşımızda. Ana fikir ve alt yapısı iyi, ama öykü çok kısa bu ana fikir üzerine yazılacak şeyler bitmez. Bunu düşünürken aklıma
Ayfer Tunç geldi. Öykülerini yıllar sona tekrar ele alıp yazmasıyla, belki
Selahattin Tomar’da aynısını yapar.
Şahsıma kitabını okumam ve değerlendirmem için yollayan