Bulutlar... İstemeden varım, istemeden öleceğim. Olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum, birer hiç olan şeylerin ortasındaki soyut ve tensel noktayım - ki o şeylerin bir adım ötesinde değilim ben de. Bulutlar... Hissettiğimde nasıl bir sıkıntı, düşündüğümde nasıl bir rahatsızlık, istediğimde nasıl bir yararsızlık! Bulutlar... Hâlâ geçiyor bulutlar, bazıları kocaman, evler yüzünden göründüklerinden daha küçük olup olmadıkları anlaşılamadığından, sanki bütün göğü ele geçirecekler gibi geliyor insana; kimilerinin büyüklüğü belirsiz, iki bulutun birleşimi olabilir bunlar ya da ikiye bölünecek tek bir bulut - yükseklerde, yorgun gökte artık hiçbir anlamları yok; kimileri ise küçücük; güçlü şeylerin oyuncağı, saçma oyunlarda kullanılan, bir tarafa yığılmış, yalnız bırakılmış, soğuk, sönmüş toplar gibiler.
Özellikle şunu unutmayın: İnsanın kendisi, bir ülkü uğrunda ıstırap çekmez ve ölmezse korkun, çünkü bu tek nitelik, insanın temelidir ve bu tek nitelik, insanı evrendeki bütün öteki şeylerden ayırır.
Ama nasıl başlarsın... Yalnız bir bebek başlayabilir. Sana bana gelince... Biz geçmişte kaldık. Bir öfke, binlerce düş; bütün bunlar biziz... Bu toprak, bu kızıl toprak biziz; sel yılları, toz yılları, kuraklık yılları, hepsi de bizleriz. Biz yeniden başlayamayız. Eskiciye dertlerimizi, ahlarımızı sattık. Hepsini satın aldı, ama daha içimizde duruyor; toprak sahipleri bizi kovdukları zaman, bu kovulan insanlar bizdik. Traktör evi yıkmadı, bizi yıktı... Yaşadığımız süre yıkık kalacağız.
Adını koyabildiğin hiçbir duyguyu yardıma çağıramazsın. İçin karmakarışıktır; her şey, birbirinin içindedir. Bütün zannettiklerinin yanlışını yaşarsın.
"12. VI. 944" diye tarih atmışsınız. Belli ki, bu yetmemiş size daha küçük harfler ve sıkıştırılmış bir yazıyla üst kenarına "Hayat seninle başlar, seninle biter" diye ekleme gereği duymuşsunuz. Kimsenin hayatının kimseyle bitmediği zamanlara geldik Cavidan Hanım. Tabii, sizin hayatınızda öyle bitmedi. Ama hangi kalbin yemini bütün zamanlara yetiyor ki?
Fotoğraftaki derin mutsuzluk, kuşattığı kendi çevresinden merkeze doğru yoğunlaşıp deriştikten sonra yetinmez, çerçevesinin dışına taşarak onlara baktığım odayı, evi, hayatı doldururdu.