-Bir asker, bir çocuğu düşlerinden vuruyordu,
Bir çocuk gördüm düşlerini suluyordu.
.
Güneşi serinleten gülüşleriyle,
Çocuklar;
.
Anlamıyorlardı,
Çocuklar niçin ölüyordu?
.
Cevap bulamayan
-Tanrı-
mahcup oluyordu…!-
Sevdiğini özgürce öpemediğin
İstediğini özgürce giyemediğin
Sokaklarını korkusuzca gezemediğin
Hayal bile kuramadığın, yarınını bilemediğin
İnsanlarına güvenemediğin
Özgürce düşünemediğin
Bir ülkede insan olarak yaşamaktansa
.
Bunların pozitif olduğu bir ülkede
Tasmalı köpek olarak yaşamayı yeğlerim.
Kedi bile sevmemiş biri, insan sever mi?
Oysa ben, mütemadiyen;
Bana seni özledim diyecek birinin arayışındayım,
Başımı okşayacak yok mu diyen çocuk bakışındayım.
Yalnızlığım beni hiç yalnız bırakmaz,
Her sabah uğurlar akşam karşılar.
Tek sorun,
-İnsan yalnızlığına sarılamıyor ki.
.
-Bazılarının insan fobisi var,
Adına yalnızlık diyorlar.-
-Yalnızın kapısı, açılacak olmasından değil,
-Betonlaşan sadece şehirler mi sanırsınız?
Ya kalpler ne olacak?
Kalpler, şehirlerden daha hızlı betonlaşıyor.-
.
-İnsanın, insanla konuşmadığı,
Arı kovanı gibi kentlerde, ayrık otu gibi yaşadığı,
Savaşın, şiddetin, nefret dilinin ve kötülüğün revaçta olduğu bir çağdayız.
Toprağın altı değil üstü karanlık.
.
Çağımızın insanı, suskun, somurtkan ve mezar taşı gibi soğuk.
-Vefasızlığın adını vakitsizlik koymuşlar.-
.
Velhasıl,
-İnsan, bazen akşam güneşi gibi kaybolup gitmek istiyor.-
.
Ey insanoğlu…!
Güneş yüzüne değil, biraz da yüreğine vursun ki, içindeki buzullar erisin.-