Hayatımızda keskin bir dönüşüm yaratan felaketlerin temelinde hep aynı şey vardır. Birini kaybetmek. Birini kaybettiğimizde eskiyi geri getirmeye çalışmak boşunadır. Doğru olan açılan büyük boşluğa yeni bir şeyle doldurmaya çalışmaktır. Teorik olarak her kayıpta bir hayır vardır. Pratikte ise kayıplar insana tanrının varlığını sorgulatır ve kafada bir soru doğurur. Bunu hak ettim mi?
Kapıcı oğlanı tanıyor ki,güldü,göz kırptı.kız yeni
şu halde. Yeni olmasa köpek onu koklamazdı. Belli ki oğlan burayı platonik sevişmelerinin garsoniyeri yapmış. Ne yapsın fakir ,evi yok ki götürecek. İlişki biraz gelişince sinemaya,diskoya,oradan da bodrum katında bir arkadaşın odasına. Filimlerde gördükleri gibi öpüşme,sarılışma ve çiftleşme numaralarıyla oğlan ona ustalığını kız da sözümona masumluğunu,acemiliğini belgelemek için çabalayacak. Ne dünyadayız yahu. Sevişirken bile doğal olamıyoruz. Her şeyimiz numara.
"Yalniz yaşamaktan bıkan bir çiftçi şehre gitti, bir kız bulup evlendi; karısını, tek atlı arabasına bindirip çiftliğinin yolunu tuttu. Yolda atın ayağı takılıp düşer gibi oldu. Çiftçi: Bu bir!' dedi. Biraz sonra at yine tökezledi. Çiftçi: 'Bu iki' dedi ve yola devam ettiler. Az sonra zavallı at, aynı şekilde ayağı sürçüp sendeleyince çiftçi: 'Bu da üç!' deyip tabancasını çekerek hayvanı vurdu. Yeni gelinin aklı başından gitti. 'Seni gidi kalpsiz!' diye bağırdı ve kocasına şiddetli bir tokat att. Kocası sesini çkarmadan bir süre onu süzdü ve Bu bir!' dedi."