..Gecikmeden, doğru dürüst bilgilendirme yapılmadığından veya ihtiyaçları olan belgelerin çokluğundan dolayı rahatsızdı insanlar. Dita içinden gülüyordu. İnsanlar küçük şeylere kızmaya başladığında hayat yoluna giriyor demekti.
Babasının son günleri aklına düştü, ölümü takıntı haline getiren Naziler yüzünden acısını hafifletecek tek bir ilaç olmaksızın yavaş yavaş o hastalık vücudunu kemirmiş, pis bir döşekte kıvranıp durmuştu. Bunu düşününce şakaklarında öfkeli bir zonklama, doymak bilmez bir şiddet açlığı duyumsadı. Ancak o anda Morgenstern Öğretmen 'in öğüdünü anımsadı: "Bizim nefretimiz onların zaferidir." Ve başını salladı.
Morgenstern Öğretmen deliyse ben de deliyim, dedi kendi kendine.
“Bir hasta, terapist ile görüşmeye gitti.
‘Başparmağımı emmeye engel olamıyorum,’ diye şikayet etti.
‘Kaygılanmanıza gerek yok,’ diye yanıtladı terapist, ‘Ama her gün bir başka parmağınızı emin.’
Hasta, uzmanın öğüdünü yerine getirmeye çalıştı. Elini ağzına götürecek olduğunda, acaba hangi parmağını emmişti, parmağı bilinçli bir şekilde seçmesi gerekiyordu.
Daha hafta sona ermeden iyileşmişti hasta.
‘Bir kusur alışkanlık haline geldiği zaman, onunla mücadele etmek zordur,’ dedi uzman. ‘Ama bizi yeni davranışlara, kararlara, seçimlere zorladığında, bunca çabaya değmediği gerçeğinin bilincine varırız…”
Belki de bu sabah, etrafımızda olanlara bir başka gözle, büyük bir dikkatle bakarız sevgili okur.
Bir çiçek, bir kuş, çevirdiğimiz bir kitap sayfası, farkına varmadığımız "o" kişi...
🕊️🌺
Babasını öldüren o iğrenç kampın gerçekliğinden kaçmak istiyordu ve kitapların gizli bir tavan arasına açılan kapaklar olduğunu biliyordu; açıp içine girersin ve başka bir dünyaya adım atardın.
Orada işler zor olacak, çok daha zor. Zordan da öte, Fredy. Auschwitz'e çok giden oldu fakat kimse geri gelmedi. Hal böyleyken bile mücadeleyi sürdürmek zorundayız.
Umudumuzu kaybedemeyiz, Fredy. İçindeki kıvılcımın sönmesine izin verme