«Mürdüm eriği
çiçek açmıştır.
— ilkönce zerdali çiçek açar
mürdüm en sonra —
Sevgilim,
çimenin üzerine
diz üstü oturalım
karşı-be-karşı.
Hava lezzetli ve aydınlık
— fakat iyice ısınmadı daha —
çağlanın kabuğu
yemyeşil tüylüdür
henüz yumuşacık…
Bahtiyarız
yaşayabildiğimiz için.”
Bizim halkımız binlerce yıldan bu yana yoksulluk çekmiş, ezilmiş, çiğnenmiş, bütün insan olma gücü elinden alınmış bir halktır. Böyle bir halk değil başkaldırmak, korkusundan gözünü bile açamaz, siz keyfinize bakın.
Hiçbir şey bilmiyorum diye düşünüyordu. Şu dünya üstüne, şu insanlar üstüne hiç kimse bir şey bilmiyor. Şu dünyaya insanlar, ahmak geliyor, kör gidiyorlar.
Aldırma, üzülme, insan olanın başına akla gelmedik iyilik de gelir, kötülük de … İnsan olanın başına her türlü alçaklık da gelir, yiğitlik de … İnsan, insandan her şeyi beklemeli.
Bir yer bulsak kendimize, bir portakal bahçesi, deniz kıyısında. Portakallar çiçek açmış, kokuları insanın başını döndüren... Siz hiç portakal bahçesi gördünüz mü?
Çok yalnızız Onbaşım, çok. Dört bir yanımızdan kuşatmışlar, her şey onlar, biz de... Demir çemberlerle sarmışlar her bir yanımızı, yalanla dolanla. Bunlarla nasıl başa çıkarız ki...
İnsanoğlunu anlamak o kadar kolay değil. Kuşlar da, böcekler de göründükleri gibi değiller. Bu dünyada her canlının bir huyu vardır, insanın da yüz bin huyu vardır.
Bazen
Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan,
Güneş kucağındadır, bilemezsin.
Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür,
Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın.
Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın.
Uçar gider, koşsan da tutamazsın...
Ophelia: Bana gösterdiği sevgi
O kadar kibarca ki!
Polonius: Kibarcaymış! Kibarca demek? Aferin, aferin!
Ophelia: En büyük yeminlerle söyledi söylediklerini.
Polonius: Elbette! Bu ökseyle avlanır kuş beyinliler!