Fotoğraflara bakıyorum da sana yazmanın hiç bitmeyen yazılmış haline, yüzümde bir gülümseme, dudağımın kuruluğu, içimin susuzluğu, yine sen oluyorsun. Nerden geliyorum biliyor musun? Seni sevmekten, bir eylül ortasından. Yürüdüğüm yollardan. Satır satır seni yazmaktan. Düşünmekten Seni.. Durup bir çiçeğin kokusuna benzetmekten. İçimi titreten suretinden. Dudağından, kaşından, gözünden. Sesinin buğusuna düştüğüm derinliğinden. Nerden geliyorum biliyor musun? İçime düştüğün yerinden, kalbimden. Durup aklıma düştüğün yerimden.
Seni sevmekten. Sevmekten... Bir mektup yazsam hangi sözleri yazardım. Neyi benzetirdim sana? Sığdıra bilir miydim ki içimin sen halini. Düştükçe içimden dolup taşan, yüreğimin aktığı yerini. Bilirim ki mektuplar özletir, bir sonra ki mektubu. Seni bir mektupta değil… Sevgili… Günüm akşamım, sabahım. Suretinin suretime dokunduğu duygum. Sen bana… bir ağaç gövdesi. Bir yazmak ki seni, öyle böyle değil. İşte o an ne yazsam sen kesilir yüreğimin içinin mektubu! Ne zaman elime kalem alsam, cümleleri kıskanıyor elim. Bir önceki kelime, bir alttaki kelimeye kur yapan âşık. Kâğıdın beyazlığı tenin oluyor. Ne zaman yazmaya kalksam, bütün kelimeler, sarmaş dolaş. İç içe.
Ne zaman kalemi alsam elime,
bütün harfler,
Alt üst ter içinden