Muhammed Yılmaz

Muhammed Yılmaz
@DearGround
“Uğraşma boşuna. Seni ancak gördükleri ve duydukları kadar anlayacaklar. Gördükleri, ancak kendi anladıkları kadarı olacak.”
İstanbul
İstanbul
45 kütüphaneci puanı
42 okur puanı
Ekim 2016 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
"Ne yapalım Vasya! Evlat, kesilmiş bir dilimdir. O kartal gibidir: Uçup geldi, gitmek istedi, uçup gitti; seninle ben ise bir ağaç kovuğundaki mantarlar gibiyiz, yan yana oturuyoruz ve yerimizden kımıldayamıyoruz. Senin için sadece ben hiç değişmeden kalacağım, sende benim için öyle kalacaksın."
Sayfa 175 - Can YayınlarıKitabı yarım bıraktı
Reklam
" "Zaten biz birbirimizi anlayamayız; en azından ben sizi anlama şerefine sahip olamadım." "Elbette!" diye haykırdı Bazarov, "İnsan her şeyi anlayabilecek durumdadır: Dünyayı saran esirin nasıl titreştiğini de, güneşte neler olup bittiğini de; ama bu insan, başka bir insanın burnunu neden başka türlü sildiğini anlayamaz."
Sayfa 182 - Can YayınlarıKitabı yarım bıraktı
Kendin olabilmeye dair
"Gece yarısı bütün kalabalıktan ve onların (Cuma vaazı veren imamın, öğretmenlerin, halamın, babamın, amcamın, politikacıların, hepsinin) 'hayat' diyerek içine iyice gömülmemi, gömülmemizi istedikleri o iğrenç kargaşanın çamurundan uzakta oturmaktan ne kadar memnun olduğumu o zaman sezdim ! Onların tatsız ve yavan masallarının değil de, kendi hayallerimin bahçesinde gezinmekten öyle memnundum ki, koltuktan sehpaya doğru uzanan ince bacaklarıma, zavallı ayaklarıma bile sevgiyle bakıyor, dumanını tavana üflediğim sigarayı ağzıma götürüp getiren beceriksiz ve çirkin elimi bile hoşgörüyle süzüyordum. Kırk yılın tekinde kendim olabilmiştim ! Kırk yılın tekinde kendim olabildiğim için, sonunda kendimi sevebilmiştim !"
Sayfa 165 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Batı Uygarlığı'nın temel taşlarından olan 'Doğum günü" töreni, bu insancıl âdet, bizde de yerleşsin diye, ileri görüşlü bir devlet büyüğümüzün sekiz yaşındaki oğlunun doğum gününde, üzerinde sekiz adet mum yanan kremalı ve çilekli bir pasta yaptırıp, çocuğun arkadaşlarını, piyano tıngırdatan Levanten bir Kokonayı ve gazetecileri çağırıp düzenlediği iyi niyetli 'Doğum Günü Partisi'ni Celâl'in köşe yazısında acımasız ve anlayışsız bir alaycılıkla yerin dibine batırmasının nedeni, sanıldığı gibi, ideolojik, politik ya da estetik değil, Celâl'in hayatında hiçbir zaman böyle bir baba sevgisini, hatta herhangi bir sevgiyi görmediğini acıyla fark etmesiydi."
Sayfa 92 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
"Çünkü, yaşadığımız hayatın bir başkasının düşü olduğunu kanıtlamanın hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini biliyordum artık."
Sayfa 79 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
"Bakışlarımıza sinen mutsuzluk ve yenilgi duygusu, aslında, kendimiz olmakta direnmenin bir cezasıydı da."
Sayfa 65 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
"Hafızanın bahçesi çoraklaşmaya başlayınca," demişti o son akşamların birinde Celal, "İnsan elde kalan son ağaçların ve güllerin üzerine şefkatle titrer. Kuruyup gitmesinler diye, sabahtan akşama kadar onları sulayıp okşuyorum: Hatırlıyorum, hatırlıyorum ki unutmayayım !" İnsan bazen unutmamak için hatırlıyor bazı anları..
Sayfa 27 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
"İnsanın kendi karşısındaki çaresizliği diğer çaresizliklere benzemez."
Sayfa 119 - Metis YayınlarıKitabı okuyacak
Şiir
"Şairin ayakları doğduğu topraklara sağlam basarken, sözlerini bütün yerküreye söyleyebilmelidir. Bazı çiçeklerin varlıklarını yalnızca yetiştikleri iklime borçlanmış olmaları elbette onların güzelliğini azaltmaz, ama başka iklimlerde yaşayamamaları varlıklarını eksiltir. Yalnızca kendi toprağında okunur, okunabilir olmak, iyi şiire yetmez. İyi şiir, doğduğu toprağın iklimini başka iklimlere dönüştürebilme gücüne, yeteneğine sahip olmalıdır. Şiir doğduğu yerlerin sesi, kokusudur. Kendi güneşini, kendi rüzgârını, kendi yağmurunu her yere taşır. Hem de gittiği yerin güneşi, rüzgârı, yağmuru olur.
Sayfa 72 - Metis YayınlarıKitabı okuyacak
"Ayrılık başlangıçta zor gelir onlara, üzülürler, dem çekerler ama bir süre sonra varlıkları acı bir özgürlük kazanır. Derin bir baş dönmesi yaşarlar. Her çeşit özgürlüğün sahibi için ağrılı bir baş dönmesi zamanı vardır. Bırakın başları dönsün kendilerinden. İki kişilik yalnızlıkları tek kişilik yalnızlığa inene kadar yalnız kalsınlar. Zamanla ruhlarını tek başına tımar etmeyi öğrenirler. Büyümenin yaralarını sarmayı, iç kanamalarını tek başına dindirmeyi. Birbirlerinden sürgün edin onları. Birbirlerini görmesinler bir zaman. Kendi kendileriyle kalsınlar. Kendi bedenlerine yerleşsinler. Her biri diğerinde görmesin kendini, aynasız kalsınlar, yalnızca kendi sırlarıyla kaplansın suretleri. Yola düşen gölgelerini elinden tutup kaldırmayı öğrensinler."
Sayfa 57 - Metis YayınlarıKitabı okuyacak
Reklam
"Bendag eski imparatorluk kalesinin dış surlarını geçip iç kaleye ulaşırken ustasının sözleri çınlıyor kulaklarında: "Şiir, bir iç kale sanatıdır." Çocukken anlamadan hoşuna giden bu sözün içinde kendine bir yer bulması zaman almıştı. Kuşanmayı, saklanmayı, sakınmayı, korunmayı, geri çekilmeyi öğrendikçe... Dışımızı çevreleyen surlar başkalarını yanıltmak yada uzak tutmak içindi."
Sayfa 22 - Metis YayınlarıKitabı okuyacak
"Ne tuhaf ! İnsanoğlunun yaşamda en geç keşfettiği şey şimdiki zamandı. İnsan içinde yaşadığı ânı derinleştirmeyi zamanla, yani zamanı azaldıkça öğreniyordu."
Sayfa 9 - Metis YayınlarıKitabı okuyacak
Resim